Murakabe 13770
Everybody is wrong about God (Tanrı hakkında herkes hatalı) diye bir kitap dinlemeye başladım. Teizm'in de, Ateizm'in de Tanrı hakkında yanlış olduğunu ve asıl sorunun Tanrı'nın varlığı değil, Tanrı vardır diyen insanların psikolojik olarak buna neden ihtiyaç duyduklarını çözmek olduğunu söylüyor.
Tanrı vardır demiyor yani. Wrong dediği o.
Hayır, demiyor, Post-theism dediği bir duruş. Tanrı'nın Superman kadar anlamlı ve sadece mitolojik anlamı ve değeri olduğunu söylüyor. Tanrı fikrinin din felsefesi gibi çeşitli akademik numaralarla ayakta tutulmaya çalışıldığını iddia ediyor. Din felsefesi, felsefe kılığına girmiş ilahiyattır mealinde bir bakışı var.
Stratejik bir duruş.
Evet, Tanrı varlığı tartışmasının anlamsız derecede büyüdüğünü ve Ateistlerin konuyu uzattıkça, inançlıların da neticede tüm hayatlarını üzerine inşa ettiklerini düşündükleri bu fikre kıyasıya sahip çıkmaya çalıştığını söylüyor. Bu tartışmayı bırakın diyor yani, aslında üzerinde konuşmaya bile değmez diyor, Astrolojiyi ne kadar ciddiye alıyorsak, Tanrı fikrini de o kadar almalıyız diyor.
Tehlikeli geldi bana.
Evet. Ateistlerin de ergenlikten kurtuldukları intibaını edindim. Yeryüzünde neredeyse inanç sahibi kadar Tanrı fikri var ama Ateistler kadar ince elemeyi düşüneni pek çıkmıyor. Bir müslüman Tanrı'nın varlığı üzerine hemen hiç düşünmez, dinle ilgili düşündükleri çok daha pratiktir. Namazda ne okuması gerektiğini düşünür, karşılaştığı bir sorunu caiz şekilde çözmeyi düşünür ama yatıp kalkıp Tanrı'yı isbat etmeye çalışmaz. Bu sorun Ateistlerin sorunudur, müslümanların değil.
İnanıyorlar ama, değil mi? Yani Müslüman veya Hristiyan'ın bir Tanrı inancı var, net, sınırları belli bir inanç bu.
Evet ama bu inanç o kadar da işlenmiş, didik didik edilmiş bir inanç değildir. Allah'ın zatını düşünmek de zaten pek tasvip edilmez. Hristiyanların da bu konuda kendi dertleri var, bir yandan İsa'ya, bir yandan Tanrı'ya inanıyor olmanın getirdiği, İsa'nın tabiatı ile ilgili meseleler. Bizde de mesela hem ezeli Kur'an'a, hem ezeli Allah'a inanmanın getirdiği, Kur'an'ın tabiatı meselesi var. Ancak normal bir müslüman için bunların pek de önemi yoktur.
Kelamcıların konusu oluyor böyle şeyler, evet.
Bir yandan onların konusu ama bir yandan da üzerinde daha çok laf üretilerek halledilecek konular değil. Bir müslümanın hayatını işgal eden meseleler de değil, insanı daha doğru, daha inançlı yapacak konular da değil. Onun için bu kitap, Ateistlerin sadece laklak yapan kesimine nazaran hayli tehlikeli evet.
Alternatifi ne peki?
Kitabın alternatifler kısmına gelmedim ama insanlarla dost ilişkisi kurup, diyelim Seküler Humanistlerle, Hristiyan Humanistlerin aslında aynı ahlaki çerçevede yaşadıklarını kabul etmeyi öneriyor. Buradan bir şeyler çıkar.
Ancak bir noktada bir teoloji veya metafizik sunmak zorunda. Dine sadece mitoloji nazarıyla bakıp, bir yandan da ona alternatif metafizik oluşturmak zor.
Bu doğru, yani, bir şeyleri reddetmek kolay, Tanrı fikrinde çelişkiler olduğunu, kötülük problemiydi, Dawkins'in Tanrı'nın kainattan daha kompleks olması gerektiği için daha az muhtemel olduğu gibi söyledikleri işin kolay kısmı. Tamam, Tanrı yok, peygamber yalancı, e, şimdi nasıl devam ediyoruz? dediğinde bir cevabın olmalı, değil mi?
Evet. Zaten asıl mesele o. İnsanlara alternatif olarak hiç önerip, sonra neden ellerindeki Tanrı inancını terketmediklerini sormak çok saçma. Neticede insan kendisi de, yaşı ilerledikçe Tanrı inancının daha rafine bir hal aldığını, çocukken inandığı şekilde inanmadığını ve insanların da farklı farklı inançlar taşıdıklarını görebilir. Bununla beraber, haydi, Tanrı'yı bırakıyoruz dediğinde, sana yerine ne gelecek? diye soracaklardır.
Bana iki temel bakış olacakmış gibi geliyor: Çok tanrıcılığın hortlaması bunların birincisi. İnsanlar sırf hoşlarına giden törenleri var diye çeşitli tanrılara tapmaya başlayabilirler. İkincisi de simulasyon dini ki bunun da aslında klasik teolojik metafizikten bir farkı yok. Bu ikisi de, bugün Ateizm dediğimiz şeydense dine yakın bakışlar. Zaten bugün din diye eleştirdiğimiz fikirler de, zamanında bunlara benzeyen fikirlere karşı çıkarak hayat bulmuş.
Çok tanrıcılık ilginç olurdu: Siyaseten de buna meyyal bir taraf var sanırım. İnsanları birbirlerinin tanrılarına saygı duymaya teşvik eden bir tarafı var liberal zamanların. Bu da siyaseten aslında çok tanrıcılık oluyor, çünkü eskiden de herkes çok tanrıların hepsine tapmazdı, onların bir ikisini kendi tanrısı bilirdi ama diğerlerine de ses etmez, gerektiğinde onların tapınaklarına da giderdi. Bu sebeple kitapta bahsedilen ve dini sadece mitoloji olarak anlatan bakışın bir politeizme çıkması mümkün. Simulasyon dini ise, elimizdeki teknolojik imkanlarla eskiden Tanrı için söylenmiş her şeyi, bu sefer bilgisayarlar için söylemeye imkan veriyor. Tanrı yok ama bu bir simulasyon dediğimizde yeni bir şey söylemiş gibi yapıyoruz.
Simulasyon için deliller de varmış hatta. Asimulasyonizm de ortaya çıkar yakında, kainatın bir simulasyon olduğuna inanmayanlar.
Yine de kitabın Tanrı tartışması gereksiz demesi bana da makul geldi. Çünkü bu konu, insanların lafla ikna edildiği konulardan değil. Bir yerde tartışmayı bilmek ve edecek sözün olmak gerekiyor. Bununla beraber insanlara iyi davranmak, Tanrı varmış gibi yaşamak kuru lafla Tanrı'nın varlığını isbat etmekten daha mühim.
Peki Tanrı gerçekten var mı?
Her inanç sahibi bu konuda az da olsa agnostiktir. Günlük bilgi tarzında bilemeyiz bunu, çünkü bahsettiğimiz kavram insana denk, onun aklıyla sınırlanan bir kavram değil. Öyle olunca da, tartışmada iki tarafın da söyleyeceği pek çok şey oluyor.
Var diyemedin.
Ben var olduğuna inanıyorum ancak onun zatı, tabiatı veya önümüze sürdüğü problemlerin, bizi yaptığı imtihanın aslına vakıf değilim. Onun varlığının insana akseden bir tarafı var, beni bunlar meşgul ediyor. Ha, eğer yoksa, yani kıldığım namaz aslında kendimi eğlendirmekten başka bir anlama gelmiyorsa, nihayetinde var olduğuna inandığımız diğer şeylerin de pek bir anlamı yok zaten. Tanrı yoksa başka hiçbir şeyin de anlamı yok. Ancak bana düşen tarafında, gerçekten görse de, görmese de o beni görüyormuş gibi yaşamanın daha anlamlı, daha bereketli bir hayata vesile olduğunu düşünüyorum.
Dini hayatın önemli bir engel olduğunu söyleyenler de çıkacaktır.
Evet, bunu söyleyenler de çıkacaktır, bununla beraber onlar da bu hayat yerine kendilerini bir şekilde avutmak zorunda. Başarıyla, parayla veya sair şekillerde kendi psikolojilerini yağlamak ve içlerinden gelen sesleri azaltmak zorunda. Bu Tanrı'dan daha kolay mı, daha etkili mi emin değilim.
Ancak hakikat nedir? diye sorduğumuzda, çok ürkek cevaplar bunlar. Yani var mı, yok mu?
Bu soruyu, herkesi ikna edecek şekilde cevaplamanın bir insanın vazifesi olmadığına inanıyorum. Yapılabileceğini de sanmıyorum. Bununla beraber bizim asıl derdimiz iyi yaşamaksa, Tanrı fikri de bir şekilde, bir yerlerde var olacak. En azından kainatın bilinebilir olduğunu kabul edeceğiz ve kendi algılarımızın gerçekle bir şekilde alakalı olduğunu. Bunu kabul etmek için, insanın kendinden başka bir otoriteye inanması lazım: Kainat var, ben varım, benim bu kainatı gerçekten biliyor olmam için, birinin benimle kainat arasında bağ kurmuş olması lazım, algılarımın gerçek olduğuna inanmam lazım. Bu inançlar Tanrı inancından daha muallakta inançlar. Yani tamamen bir hayal dünyasında yaşıyor olma ihtimalim, Tanrı'nın yokluğunu düşünürsek, daha fazla. Ancak bu gibi tartışmalardan çok, Allah benim için kimsenin görmediğini gören, kimsenin duymadığını duyan ve kalbimi elinde tutan biri olarak lazım. Yoksa üzerinde felsefe yapacak daha ilginç konular olduğunu düşünüyorum.
Bu kadar uzun uzun bir soruyu cevaplamamak da yetenek sayılabilir aslında.
Olabilir, evet. Yetenekliyim.
[Yevmiyeler]