odku
Odku. Âteşi öykü. Hikayeler içinde bir hikaye olsun. Sıkıldığım gerçeklerden, sıkıldığım hikayelere, hiçbir şeyin gerçekliğinde, her şeyin gerçekliğine.
Ne anlatmak istiyorsun? Her şeyi ve hiçbir şeyi. İlgiliyi ve ilgisizi. Kendimi ve başkasını. Ne kendimi, ne başkasını. Yediğimi ve giydiğimi. Günlük hayatın dertlerini ama kimsenin dertlerini değil. Yakın, uzak, kalmış ve geçmiş.
Beklentisiz öyküler. Bunun anlamı nedir diye sorana, anlamı veren sensin diye cevap verdiğim. Bir anlamı olmak zorunda mıdır? Nerede geçiyor, kimin muhayyilesinden kimin hayaline, benim gerçeğim, benim bildiğim, bana yakışan ve dünyaya yakışmayan.
Sair ve sahtekar. Hain ve doğrucu. Yedi başlı şamdanın her mumundan ayrı renk bir kıvılcım sıçrıyor. Işıkların hepsi ayrı renk ama karanlık tek. Bu yüzden karanlığa iman ediyoruz. Karanlığı yaratan karanlığın rabbine. Ebedi sabit karanlığa.
Ebedi karanlık içine gömüldüğünde, belki yüz yıl, belki yüz gün sonra bütün hikayen sona erdiğinde bugün peşinden koştuğun hikayelerin hepsi de seninle beraber hitama ermiş olacak. Odku bu. Hikayelerin sonu karanlık. Mutlu sonların hepsini takip eden bir ölüm. O zamana kadar kendimizi nasıl kandırabilirsek. Karanlık da bir kandırma, aydınlık kadar. Şu üç günü atlatırsan geçecek hepsi.
Neyle kandırıyorsun kendini kör ateşin sahibi? Tanrı dedim, aslında insanlığı duyguları hissetmek için yaratmış. Hepimizde bir duygu, bir düşünce, bir laf kalabalığı. Bunların hepsinin bir anlamı olmalı. Yüzüme baktı. Hayır, bu Hintlilerin söylediği bir şeye benziyor.
Atman ve Brahman. Ufak ben ve büyük ben. Tanrı mı benim kılığıma girmiş, ben mi tanrının kılığına girmeye çalışıyorum?
Hintliler garip insanlar. Bu kadar çok tanrısı olup yine de bağnaz olabilmek meziyet sayılmalı. Demek ki iktidar böyle, tanrının sayısı çok olabilir ama kendini sadece ben diye ifade etmek zorunda. Sen de Tanrının hissettikleri üzerinden kendine başka bir anlam ve başka bir iktidar arıyorsun. Hangi iktidarın kölesi, hangisini kullandığı araç olmak hedefindeysen, yaşadığın hayatın anlamını da o belirliyor.
Tanrımız bizi tüm bu duyguları hissetmek için yarattı. Çünkü ebedi olanın duyguları yoktur. Merak etti. Bildi ve bilmek istedi. Bir bebek doğduğunda annesi ne hisseder, bir baba öldüğünde çocukları ne hisseder, komşusu açken duyduğu suçluluk nasıldır bir insanın? Ne hissediyorsan onun için. Aşk acısı da onun için, sokakta karşına çıkan köpek sürüsünden duyduğun korku da, depremde ölen kimsesiz kız çocuğunun rüyalarına girdiğinde hissettiğin de onun için. Tanrımız bizden düşünmemizi ve hissetmemizi istedi. Bize emrettiği budur. Yoksa biz bu kadar duygu ve düşünce makinesi, hayal ve yalan makinesi olmazdık. Bizi böyle yaratan rabbimizin bizden istediğini yapıyoruz daima. Kalbimiz onun elinde zira onun için atıyor kalbimiz, onun için hissediyor.
Bize anlattığı hikayeler, gönderdiği elçiler de bunun için. Beni ikircikli durumlarda bırakmak için. Ben bu kitabı, eski ve yüzyıllar öncesinden gelmiş kitabı yolumu bulmakta nasıl kullanacağım? Kullanamayacaksın. Maksat o değil. Maksat senin kaybolduğunda yolunu nasıl hissettiğine bakmak. Sevgilinden doğruluk adına ayrılırken veya suçluluk hissederken, seninle beraber ben de hissediyorum. Sana doğruluğu, eğriliği, ahlakı, bilgiyi ve dünyayı bunun için verdim.
Yine bitmeyecek bir hikaye bu. Hepsini, gelmişi ve geçmişi kapsayan bir hikaye bulmuşsun. Kitap da işe yaramıyor, sana laf anlatmakta, elçiler de. Seni geçmişten gelenler de ilgilendirmiyor, gelecekten duyduğun korku da. Bir defa düşüncelerinin, duygularının ve her şeyin Allah'ın iktidarı olduğuna iman ettiğinde, din ve dinin pazarı da senin için odkuya dönüşüyor. Basit, olumlanmaz, doğrulanmaz, olursa yersin, olmazsa aramazsın bir hikaye birimciği.
Bazı zamanlar sadece ben ve Allah varmışız gibi hissediyorum. Bazı zaman sadece Allah.
[Yeni Yazılar] #hikaye #Tanrı #Hintliler #anlam