Kafeye girdiğimde onu pencereden esen rüzgarı seyrederken buldum. Bana bakmadan yağmur başlamış dedi.

Evet dedim. Geç kaldım. Taksici turist sanıp dolandırmaya kalktı.

Güldü. _ Anladım._ dedi. Son zamanlarda böyle her şeye anladım, tamam, olur gibi şeyler gibi cevap verdiğini söylemişti bir arkadaşı. Artık konuşmaları orta yerde bırakıyor.

Kahve almak için tezgaha gittim. Bir de kek aldım. Havuçlu olanı severdi.

Masaya oturunca her zamankinden deyip kahveyi önüne bıraktım. Kahvenin dalgalarını seyretti. Ne gördüğünü merak ediyordum. Ekstra dalgınsın bugün dedim. Olabilir dedi. Kahveyi seyretmeye devam etti.

Moralin bozuk gibi görünmüyor dedim. Değil dedi. _Ne oldu? _ diye sordum. Bir şey olmadı dedi. Bugün bir şey olmadı yani diye devam etti. Bu sıra böyleyim. Nefes almanın yettiği günler.

Nefes almanın yettiği sözü geçen yıl bu zamanlar yalnızlıktan ağlarken nefes alsın yeter dediğini aklıma getirdi. Kahvesinden br yudum alırken gözgöze geldik. Evet, nefes almak yetiyor dedi gülerek. Ne düşündüğümü anlamıştı.

Buldun galiba nefes alan birini dedim. Bu sefer iyice sırıttı. Hiç alakası yok dedi. Biliyorsun kendimi bir süredir nadasa bıraktım.

Nadas diyorsan bir zaman bitecektir herhalde. İnsan toprağı ve nefsini güçeknmek içini nadasa bırakır, değil mi?

Öyle düşünmemiştim. Bir sonraki seneyi bekliyor gibi bir laf evet. Düşündü. Yeniden başlayacak gibi oldu. Sen nasılsın diye devam etti.

Konuşmak istemiyorsun. Ben iyiyim dedim. Her zamanki meseleler. Sana danışmak istediğim bir şeyler vardı ama kafan dağınık görünüyor.

Yeniden gülümsedi. Dağınık kafamı toplayacak bir soru varsa iyi olur dedi.

Nefesimi tuttum. Sorsam mı, sormasam mı? Anlam konusunda geçen söylediklerin kafama takıldı dedim.

Ne demişim?

Anlam ihtiyacı içindeyim dediğimde, bunu neden arıyorsun diye sormuştun. Sonunda anlam arayışının duygusal bir mesele olduğunu ve anlamın kendisiyle ilgili olmadığını söyledin. Hak verdim. Düşündükçe daha çok hak verdim. Ama bu bir yandan da anlamsızlık demek değil mi?

Ha, evet. genel olarak anlam değil de, hayatın anlamı gibi bir şey üzerine konuşuyorduk. Neden varız? demiştin. Buna bir cevabım var mı? Yok aslında, bunun ifade edilebilir bir cevabı olduğunu düşünmüyorum. Ama bu cevabı arayışının sebebini de düşünmek lazım çünkü insanların çoğunun böyle bir meselesi yok, malum olduğu üzere.

Soruya soruyla karşılık verir gibi bir cevap bu o zaman. Neden varız diye soruyorum, sen de bana bu soruyu neden soruyorsun diye soruyorsun.

Tam öyle değil. Ben bu soruyu neden sorduğunun cevabını da veremeyeceğini, çünkü sana bu soruyu sorduranın aslında irrasyohnel, duygusal bir ihtiyaç olduğunu söylüyorum. O sebeple bu sorunun cevabı verilemiyor. Neden varız veya bütün bunların anlamı nedir demek ki laf üreterek cevaplanması mümkün sorular değil.

Yani anlam sorusunun anlamlı bir cevabı yok diyorsun?

Bu sorunun cevabını konuşarak bulamazsın diyorum. Kendi duygularını takip edecek kadar kendinle beraber olman gerek. Anlamı sözle arayanların bulamayışı bundan.

Bu sorunun cevabını aramayanların bu sorunun cevabını bulduklarını mıu kabul ediyorsun?

Hayır, öyle de değil. İnsanın anlam arayışının temelde rasyonel değil irrasyonel yolları olmalı diyorum. Bunların da keşfedilmesi hayatın merkezinde yer alıyor. Bir yerde belki de tüm meselemiz neden varız sorusunun keşfiyle alakalı?

Bir cevabı olduğunu düşünüyorsun yani.

Bir cevabı olduğunu ancak bu cevabvın hayatın kendisiyle verilebileceğini, başka şekillerde vermenin, vermeye çalışmanın imkansızlığını görüyorum. İnsanın kendi hayatındaki anlamı bulması hayatın kendisi oluyor.

Kendin için verdiğin bir cevap var mı peki? Hangi tanrının avatarı olduğunu biliyor musun?

Güldü. Şairin biriyle dalga geçerken hangi tanrının avatarıyım dedirtme bana şimdi yarabbi, tapılacak putu göster, işlenecek günahı demişti.

Bunu bilmiyorum dedi kendi kendine. Düşündüğüm şey daha çok kendini arayan Tanrı gibi bir düşünce galiba. Kendini neden yarattığını bulmaya çalışan.

Bu biraz fazla iddialı değil mi dedim. Tanrı olduğunu kabul ediyorsun yani.

Haha, hayır. Bence bu mesele tamamen yanlış anlaşılıyor. İnsanın dünyadaki varlığının tanrı olmasının mümkün değil. Bir oyun oynuyoruz diyelim, o oyundaki karakter ne kadar insan olabilirse, insan da o kadar tanrı olabilir. Bir ihtimal kendi dünyasındaki yetersizliği ve eksikliği görüp, bütün bunların arkasında bir şeyler var diyebilir. Ancak o kadar. Bunu dedikten sonra da kendi dünyasındaki varlığında bir değişiklik olmaz.

Sobadan bir miktar köz alıp kucağına bıraktığımı hayal ettim. İbn Arabi ile ilgili bir kıssayı kendi anlatmıştı. İbn Arabi diyecek oldum.

Neticede kimse bir tanrı değil, kuralların dışına da çıksan bunlar sınırlı. Neden bahsettiğimi anlamıştı.

Tabii ki kimse Tanrı değil, yoksa insan olmazlardı dedim. Bunu neden dediğimi bilmiyordum. Düşününce çok basit geldi.

İnsanlar ölümün nasıl bir kurtarıcı olduğundan habersiz dedi. Elini kaldırıp bir kavis çizerek şu alemdeki varlığın ötesine geçilebilecek tek yol, ne olup ne olmadığımızı ancak orada anlıyoruz.

Peki bir şey yoksa dedim. Bütün bu düşündüklerin

Hepsi anlamsızsa diyorsun diye devam etti. Mümkün tabii, bunu da öğrenmek için ölmeyi beklemek gerekiyor.

O halde ölene kadar neden yaşamalıyız?

Nasılsa öleceksin, bunu düşün dedi. Doğru bir hayatı yaşamanın birden fazla yolu var, belki herkes için yolları var. Anlamsız dediğinde de bir anlam vermiş olacaksın, bazı hikayelerin peşinden koşarsan da anlam vermiş olacaksın. Anlamdan kaçamazsın. Yapabileceğin bunun doğru anlam olmasına çalışmak ve ölümün kendisine de bu hayatı daha iyi yaşayacak şekilde bir anlam vermek. Ayakları yere basan bir anlam.

Hmm dedim. Bir şeyler sormak istiyordum ama ben düşününceye kadar konuyu değiştirdi. Sonra hep beraber yağmuru seyrettik.

[Odku] #anlam #ölüm #nefes #ölümsüzlük #hayat