İnsanın düşünme kabiliyetinin iki yönü var: Bağlantı üretmek ve bunları çürütmek.

Bir olayın sebeplerini düşünürken, ilkiyle alternatifleri düşünüyoruz, ikincisiyle de bunların neden doğru olamayacağını.

Zeka dediğimiz genelde ilkiyle ilgili. Okul öğrenimi ilkiyle ilgileniyor. Başarılı olmak istiyorsanız size verilen alternatifleri zihninize yerleştirecek kadar zeki olmak yetiyor. Bunları yeniden üretmek de zeka göstergesi oluyor. Öğrenim dedikleri bu. Anlattığım hikayeleri kafanda ne kadar canlandırabiliyorsun?

İkinci kısım, yani, bu hikaye neden yanlış diye düşünmek daha zor. İki nokta arasında sonsuz çizgi çizebilirsiniz, iki olay arasında da sonsuz sebep sonuç ilişkisi olabilir. Bunların bazısı diğerleri kadar iyi değildir ama eğer kişi bu ikinci tür kritik beceriden yoksunsa, bütün yollar makul gelecektir.

Bunlara üretici ve tüketici zeka diyelim. Birincisi hikayeler üretiyor, ikincisi bunları tüketiyor. İnsanda birincisinden yoksa hiçbir şeyi anlamaz, iki olay arasında bağlantı kuramaz, zihninde canlandıramaz. İkincisinden yoksa bu iki olay arasındaki herhangi bir açıklama diğerleri kadar makbul gelir.

Bir şikayetiniz var, doktora gittiniz. Bu şikayet onlarca sebepten kaynaklanıyor olabilir. Doktorun bu onlarca sebepten her birine eşit olasılıkla yaklaşmasını beklemezsiniz. Doktorun yaptığı sadece alternatifleri düşünmek değil, bunlardan hangilerinin olamayacağını da düşünmektir. Bu olmadığı zaman, semptomları Internet'ten arayıp kanser olduğunuzu keşfedebilirsiniz. Henüz semptom ve hastalıklar arasında tüketici ilişki kuramamış tıp öğrencilerinin her öğrendikleri hastalığın kendilerinde bulunduğunu keşfetmesi de bundandır.

Sosyal bilimlerde ise, bir yandan kavramlarla ve teorilerle mücadele ederken alternatif üretmek nispeten daha zor görüldüğü için olacak, bu ikinci tüketici/kritik zeka matah görülmüyor. Fen bilimlerinde bir olgunun bir sebebi, sosyal bilimlerde bir olgunun birden fazla sebebi vardır demenin anlamı, sebep sonuç ilişkilerinde, sebepleri eleyemezsin oluyor.

Diyelim iklim bilimi gibi çok değişkenin bulunduğu ve modellerin hayli karmaşık olduğu bilimlerde de tahmin yapmak ve deneysel bilgi üretmek zor, ancak bu zorluk sosyal bilimlerde bu melekelerin tamamen körelmesiyle sonuçlanacak kadar ihmal ediliyor. İzah etmeye eğiliyorlar ve hiçbir zaman bu bir sebep değil diyemiyorlar. Bunun neticesi de tahmin yapacak kadar net modellerin ortaya çıkamaması.

Astroloji gibi: Falanca davranışları burçlarla izah edebiliyor. Diyelim benim evden çıkmayı sevmeyen biri olmamı Yengeç burcu olmama bağlıyor. Ancak (1) benim her burçla tutan özelliklerim var, (2) Yengeç burcunun tüm özellikleri bende yok, (3) tüm Yengeç burçları evde oturmuyor ve (4) evde oturanların hepsi Yengeç burcu değil. Bunlara da farklı farklı açıklamalar var, yükselen burcun şu, ay burcun bu, falanca gezegenin filancayla ters açıya girmiş falan. İzahat bulmak isteyince, yeterince çok unsurdan oluşan bir sistemde her şeye izahat bulabilirsiniz, ancak bu izahatlar sonunda sen yegane bir insansın diyecekse, ben zaten Astroloji masalları dinlemeden de bunu biliyorum.

Sosyal bilim de benzer. Ortaya bir hikaye atıyor, bu hikayenin kapsamını değiştirip, yanlış olma ihtimalini düşünmek istemiyor, mantıki sonuçlarıyla ilgilenmiyor. Çünkü kapsamı genişletir veya daraltırsa, açıkladığı sebeplerden başka sebeplerin de ortaya çıkacağını biliyor. Anlattığı hikayenin geçerliliğini kaybedeceğinin farkında. Onun yerine bu durum yegane demek için yeni kavramlar ileri sürüyor. Halbuki bizim bu durumun yegane olduğunu bilmek için bu kadar kavrama ihtiyacımız yok. Zaten biliyoruz.

[Menfez] #üretici zeka #tüketici zeka #kritik #sosyal bilim #düşünme