menfez 122
Julia Galef'in The Scout Mindset (İzci Kafayapısı) diye bir kitabını okumaya başladım. Asker kafayapısı ve izci kafayapısının iki farklı anlayış olduğunu ve insanların doğruya ikincisi yoluyla yaklaşacaklarını anlatıyor.
Asker kafayapısı bir fikrin/durumun askeri olup, onu savunmaya deniyor. İnsanın kendine anlattığı fikirler de, etrafına anlatıkları da genelde böyle: Neden düşüncelerimizin askeri gibi davranıyoruz? Bunun büyük ölçüde egomuzu yerinde tutmak, kendimize duyduğumuz saygıyı devam ettirmek veya kırılmamak için gerekli olduğunu anlatıyor. İzci/keşifçi gibi davranıp, arazinin gerçekte nasıl olduğunu anlamak zor geldiği ve çırılçıplak gerçekle başa çıkmak zorlayacağı için insanlar kendilerine yutması daha kolay bir fikir bulur ve onun askeri gibi bunu savunmaya geçerler diyor.
Verdiği örneklerden biri bir filmdeki karakterin yalnızlığıyla ilgili. Filmdeki karakter büyük işler yapmak isteyenler zaten hep yalnız kalır diyerek kendini avutuyor. Yalnızlığın basitçe insanların onu sevmemesinden veya ilgilenmemesinden değil, bulunduğu yolda ödemesi gereken bir bedel olduğunu düşünüyor.
Kitabın hipotezini henüz yeterince ikna edici bulmasam da, bu örnek bana yakın geldi. Yalnızlığı kendime izah ederken büyük işler yaptığımı düşünmüyorum ama bunun zamanının sahibi olmak için bir bedel olduğu konusunda filmden verdiği örnekle hemfikirim.
Benim bahanem daha çok enerji ve zamanla ilgili. İnsan ilişkilerine enerji ve zaman yatırımı gibi bakmaya başladığımı farkediyorum. Bir yerde bu yatırımcıların ölü olduğunu, verdiğim emeğe değmeyeceğini düşündüğümde en kısa yoldan çıkışa doğru gitmeye çalışıyorum. Bu da artık kendini gerçekleştiren kehanete dönüştü. İnsanların hayatını kolaylaştırmayı biliyorsanız, 40 yaşında bile arkadaş bulmak zor değil. Ancak bu alışverişin bir yerde bana ne verdiğini hesap edince kendimi zararda görüyorum. Bu zarara ne kadar katlanabilirim?
Bunun kendi ilişki kurmaktaki beceriksizliğimin bir bahanesi olup olmadığını düşündüm kitaptaki örneği okuyunca. Neticede bir şey çıkmayacak deyince zaten bir şey çıkmıyor. Kendi öğrenilmiş çaresizliğimi bir takım avuntularla izah ediyorum. Belki böyledir.
Ancak bir yandan da insanları takip etmeye çalışıyorum. Ortalama Türk erkeğinden daha huysuz, daha uzak, sadece ve sadece kendi kafasına göre takılan biri değilim. Sırf kendi kısır dünyamdan çıkmamak için bahane üretmeye mi çalışıyorum, yoksa insanların çoğu gerçekten salak mı diye sorunca, ben ilkinden daha çok şüphelenirken, belki de ikincisinin doğru olduğunu ve hükmünü verip geçmenin daha doğru bir strateji olduğundan şüphelenmeye başladım.
Hayat kısa. İki ucundan bağlı bir ip gibi biliyoruz ki hepimiz doğumla ölüm arasındaki sınırlı sürede varoluyoruz. Bunun özünde bir anlamı olmayabilir. Yani herkes ölecek ve herkes bir şekilde yaşıyor, insanın ölecek olması ona hayat tarzı konusunda zaten sahip olmadığı bir fikir vermiyor. Dindar adama sorarsanız öleceğimize göre iyi kulluk etmeliyiz diyecek, hedonist adama sorarsanız öleceğimize göre hayatı mümkün mertebe keyifle geçirmeliyiz diyecek. Ölüme verdiğin anlam da hayata verdiğin anlama göre değişiyor. Kısacası ölecek olmak hayatı nasıl yaşamalıyız? sorusunu o kadar da kolaylaştırmıyor. Yani benim verdiğim cevabın da bu cevaplardan çok daha iyi olduğunu düşünmüyorum.
Bununla beraber yıllar içinde edindiğim tecrübe hayatı nasıl yaşamalıyız sorusunun cevabının kopya çekilerek bulunamayacağı yönünde oldu. En azından kendim için sağdan soldan bakıp bunu anlayacak durumda değilim. Zaten kimse kimseye bu konuda o kadar da yardımcı olmuyor, en iyi ihtimalle nasıl yaşanmaması yolunda örnek olabiliyor insanlar. Başkalarını yaptığı yanlışlara bakıp, o yanlışlara bulaşmamaya çalışıyorsun ama bu benim de hiç yanlış yapmadan, hep doğru yaşadığım anlamına gelmiyor.
Buradan çıkardığım sonuç da, her ne olursao lsun, bu sorunun cevabını ancak kendim verebileceğim yönünde oldu. Nasıl yaşamalıyım? Falanca gibi değil, filanca gibi değil, belki daha iyisini bilmediğimden ama aşağı yukarı şimdi yaşadığım gibi.
O zaman da insan ilişkilerinde aradığım özellik bu yaşam tarzına, yani, fazlasıyla özgür düşünceli bu hayata ne kattıkları oluyor. Ben onun için ne yapmaya çalışıyorum, o benim için ne yapmaya çalışıyor?
Ulaştığım sonuç olmaya çalıştığım şeyi olma konusunda kimseden yardım alamayacağım oldu. Bunu insanları keşfetmeye çalışarak öğrendim, kafam da hala asker kafası değil, ulaştığım sonucu yeniden değerlendirmeye çalışacak imkan olursa deniyorum. Bununla beraber artık insanlar hakkında bahis oynayacak olursam, hemen hiçbirinin nasıl yaşanması konusunda faydası olmadığına bahis oynuyorum.
Büyümek dedikleri böyle oluyor herhalde.
[Menfez] #Julia Galef #The Scout Mindset #asker kafayapısı #izci kafayapısı #nasıl yaşamalı