hayyale 2
Hâce Tayyar Abdülkadir efendinin uçmayı onyedi yaşında öğrendiği için bu ismi aldığı anlatılırsa da, bunun muarızlarının uydurması olduğu el-Menafiz'de geçen bazı bilgilerden anlaşılmaktadır. Şeyh'in daha beşikteyken kendini sallamaya başladığı ve yürümeden önce ayaklarının yerden kesildiğine dair rivayetlerden bahseden kitap, bu beşik hadisesini anlatırken yedi ayrı rivayetten bahseder ve doğum yerini Buhara'nın doğusundaki Demender kasabasıyla, Trablusşam'ın güney mahalleleri olabileceğini, bir ihtimal Kahire veya Tunus'ta da doğmuş olabileceğini anlatır.
Biz bu çalışmamızda Şeyh'in el-Menafiz'de anlatılan hayatının, günümüze gelmiş bazı menkıbeleriyle ne kadar tutarlı olduğunu araştıracağız.
Bilindiği gibi Anadolu'nun en ücra köylerinde bile anlatılan menkıbeleriyle Tayyar Abdülkadir efendi kültürümüzün önemli öğelerinden biridir. Kendisi çeşitli bölgelerde Şeh Tayyarî, Uçan Kadı, Hâce Tayyar, Kanatlı Koca, Ebu Ali Tayyar olarak da bilinir. Akademik çevrelerde tam künyesiyle anılırsa da, derginin hakemlerinden gelen uyarılar neticesi makalemizi kısaltmamız gerektiğinden Şeyh Tayyar efendi olarak anacağız.
el-Menafiz hayatı hakkında en sağlam metinlerden biridir. Şeyh'in 1050 ile 1180 arasında bir tarihte, adı geçen yerlerin birinde doğduğunu anlatır. el-Menafiz'in yazarı Ubeydullah Haydari'nin Şeyh'ten en fazla üçyüzelli yıl sonra yaşadığı düşünülürse, bu bilgilerin doğru olduğunu kabul etmek durumundayız.
Şeyh hakkında anlatılan menkıbelerde onun İslam coğrafyasının her yerine uçarak gittiği de bulunmaktadır. O devrin alimlerinde uçmak özel bir yetenek değildi. Herkes uçuyordu. Ancak o uçuşların daima aynı şehir içinde olduğu, uzun yola çıkmanın tasvip edilmediği anlaşılmaktadır. el-Menafiz bunun sebebinin uçarken bayılıp dağ başına düşen zevatın kurda kuşa yem olmasına mani olmak olduğunu söyler.
O halde Tayyar efendinin bu kadar geniş bir coğrafyayı uçarak katetmesinin kendisine mahsus bir keramet olduğunu söyleyebiliriz. Uçan sair zevatın deve kervanlarından daha yavaş gittiği, ancak Şeyh Tayyar'ın neredeyse bir kuş kadar hızlı uçtuğu söylenmektedir.
Bu da onun aylar sürecek yolları günler içinde almasına imkan veriyordu. Bu sebeple İslam coğrafyasının her noktasına uçabilmiş ve oralarda talebeler yetiştirmiştir. Bu talebeler onun kadar hızlı uçamasa da, hemen her şehirde kendisine bağlı bir cemaat oluşturmuştu. el-Menafiz bu cemaatlerin yedisinin sair şehirlerde yaşamaya devam ettiğini söyler. Ancak Tayyar efendi'den sonra kaybolan uçmak bilgisi, bu cemaatlerin onun sadece menkıbelerinin anlatıldığı yerlere dönüşmesine yol açmıştır.
Tayyar efendinin uçmaya dair öğrettiklerinin büyük Moğol istilası sırasında kaybolduğu anlaşılmaktadır. Yetiştirdiği talebelerin etrafındaki cemaatler bu devirde batıya doğru göçmek zorunda kalmıştı. Ancak uçuş bilgisinin hava ve astronomik çeşitli olaylarla da ilgisi olduğu ve bir yere gidenlerin, oranın iklimine uyum sağlamadan uçmaya başlayamadıkları anlaşılmıştır. Bu sebeple, o zamandan kalan uçuş bilgisin, bugünlerde masal olarak görülmesi doğru değildir. Buna daha çok kayıp bilgi olarak bakmak gerekir. Eskilerin bildiği ancak çeşitli sebeplerden günümüze ulaşmamış pek çok bilgiden biridir.
Menafiz yazıldığı devirde Şeyh Tayyar efendinin talebelerinden bazılarının uçmayı denedikleri, yerden birkaç adım yükseldiklerini anlatmaktadır. Ancak o devirde bile artık bu keramet kabilinden, nadir rastlanan bir olaya dönüşmüştü. Tayyar efendi devrinde Bağdat'ın, günümüzün büyük şehirlerinden daha büyük olduğu kazılardan da anlaşılmaktadır. Böyle büyük şehirlerden İslam coğrafyasının her yerinde vardı. Bu büyük şehirlerin sadece at ve eşekle seyahat edebilen insanlarca kurulması mümkün değildir. Bu da o devirde uçmanın şehir içi ulaşımda önemli bir yeri olduğunu göstermektedir.
Şeyh Tayyar'ın en büyük muarızlarından İsmail Ceberrudî, onun uçmayı Hint fakirlerinden öğrendiğini söyler. Ona göre Hindistan'a yaptığı bir ziyarette, ipe tırmanan bazı fakirlere sair muskalar ve büyüler yazdırmış ve o şekilde o kadar hızlı uçmaya başlamıştır. Menafiz bunu keskin bir dille inkar eder. Şeyh Tayyar'ın ömrü hayatında vakit namazı dahi kaçırmamış bir mümin olduğunu, putperestlerden herhangi bir ilim öğrenmesinin akla ve mantığa aykırı olduğunu söyler. (a.g.e sayfa 127)
Diğer bir muarızı sayılan ve Şeyh Tayyar yaşarken onu Halep beyi Sarmanşah'a şikayet eden Mahmud Demavent bile onun hakiki bir mümin olduğunu inkar etmez. Onun bu gizli ilimleri Mısır'daki bir Kıpti rahipten öğrendiğini aktarır. Demavent'e göre Tayyar bu ilimlerde üç ayrı yerden tedris görmüş, bunları birbiriyle karıştırarak yoldan çıkmıştır. Namazlarında bazı vakitler Kur'an-ı Kerim dışında sözler okuduğu ve kendinden geçtiğini, bu sebeple de Halep beyine şikayet ettiğini kendi anlatır. Ancak devrin Halep beyi Sarmanşah'ın Tayyar hocayı huzuruna çağırdıktan sonra ona ittiba etmesinden bu şikayetin Demavent'in anlattığı gibi neticelenmediğini anlıyoruz.
el-Menafiz, Demavent'in bu iddiasına doğrudan cevap vermez ancak Tayyar efendinin ilimlerini Mısır'da değil, Anadolu'dan öğrendiğini söyler. O devirde Anadolu'ya akın etmekte olan Türklerin arasında uçmayı bilen şamanların olabileceğini, bunların İslam'a intisabından sonra Tayyar efendiye ilimlerini öğretmiş olabileceklerini ancak Tayyar efendinin doğduktan beri uçmayı bilmesinin daha muhtemel olduğunu söyler.
Şeyh Tayyar Abdülkadir efendi hakkında anlatılan pek çok menfi bilginin muarızlarının onu kıskanmasından dolayı olduğunu tahmin ediyoruz. Devrinin en meşhur uçucularından olan Şeyh'in, bundan dolayı pek çok cepheden kıskançlıkla karşılaşmış olması doğaldır. Bu nedenle kendisi hakkında söylenenlerin el-Menafiz yoluyla tetkik edilmesi gerektiğine inanmaktayız.
[Hayyale] #hikaye #uçan kadı