demzen 109
İnsanın inandığıyla davranışları arasında çelişki bulunması cognitive dissonance yapıyor diyor. Bilişsel uyumsuzluk. İnandığın bir şeyler var, diyelim Allah var, Allah'ın adil olduğuna inanıyorsun ama bir yandan da dünya adaletsizlik ve kötülükle dolu. Bunu çözmek için yeryüzündeki kötülüğün geçici olduğuna ve kara kuzunun ak kuzudan hakkını alacağı bir gün bulunduğuna inanabilirsin veya bu kadar kötülüğün Tanrı'yı namümkün kıldığına. Başka cevaplar da verilebilir. Hayat bu cevapları vermeye çalışmakla geçiyor.
Bir inancın varsa tüm hayatını ona göre ayarlamak mecburiyetinde hissediyorsun. Allah'ın varlığına inanıyorsan, Allah yokmuş gibi yaşamaya devam edemezsin. Allah'ın yokluğuna inanıyorsan da varmış gibi yaşamak sıkar. Gereksiz ve saçma kurallar.
Bu aradaki farka bilişsel uyumsuzluk diyorlar. İsraillilerin öldürülmüş sivil Filistinlileri gördüklerinde dahi onların terörist olduğuna inanmak zorunda olmaları gibi. Onların insan olduğunu, masum olduğunu düşünürsen yaptığının dehşeti altında ezilirsin. İnançlarımızı her ne şart altında olursa olsun korumak ihtiyacındayız. Kendimizi korumak için inançlarımızı korumak. Zihnimiz çelişki kabul etmiyor.
Bu yüzden büyük meselelerde tartışmayı sevmiyorum. İnsanların bir zihinsel tutarlılıkları var, zaman içinde oluşturdukları, bazıları bana çok saçma gelse de bir inanç kümeleri var. Bu inançlarının tutarlı olması, diyelim Türklerin bilmemkaç bin yıllık ulus olduklarına dair geliştirdikleri inançlarını korumak hayatlarının en önemli olay. Modern Türk toplumunun 20. yüzyıl başlarında ortaya çıktığını düşündüğüm için bana saçma gelen Orta Asya masalları onlar için hayatlarının en önemli meselesi. İnançlı bir Hristiyan için İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğu ve ilk günaha kefaret olsun diye çarmıhta öldüğüne inanmak böyle. Bir Müslüman için Allah'ın son peygamberini yedinci yüzyılda Arap yarımadasının kimsenin uğramadığı bir şehrine göndermiş olması hayli tutarlı.
Bu inançların çoğu insanın benliğiyle ilgili inançlar. Bir Yahudi seçilmiş olduğuna ve Mesih'in gelmesi için yaptığı bütün kıyımların Yehova'nın gözünde makbul olduğuna inanıyor olabilir. Böyle bir inancı tutarlılık açısından tartışabilirsiniz ama tutarlılık iki taraf gerektirir. Yani bir Yahudi demokrat, liberal numarası yapıyorsa ona bu inançlarınla bu diğer inançlarını nasıl bir birleştiriyorsun? diye sormak mümkün ama bu inançların kötü derseniz, senin için kötü, benim için iyi, çünkü ben Tanrı'nın seçtiği bir kavimdenim diyebilir.
Bilişsel uyumsuzluk iki inanç gerektiriyor. Bunlardan biri genelde kendine dair bir inanç. Eğer akıllı olduğuna inanıyorsan kainatı yaratan aptal bir Tanrı'ya inanamazsın. Eğer iyilik diye bir şeyin varlığına inanıyorsan, kainatın temelde kötülük üzerine yürüdüğüne inanamazsın. Eğer sen onunla ilgiliysen, Tanrı'nın seninle ilgisiz olduğuna inanamazsın. Bütün bu sebeplerden zaten bilmediğimiz konuların hepsinde kendimiz gibi sanıyoruz dünyayı ve insanları.
[Demzen]