David Graeber'in The Dawn of Everything (Her şeyin şafağı) kitabını dinliyorum. Tarihin doğuşunda, insanların halihazırdaki toplum yapısına ulaşmasında geçirdikleri süreçleri izah ederken kullanılan kabulleri inceliyor. Devletin ortaya çıkması tarımla ilgili sloganını anlatıyor mesela. Tarımın ortaya çıkmasıyla, devletlerin oluşması arasında altıbin senelik bir zaman dilimi varmış ve tarımın eşitsizlik üreten toplum yapısının kaynağı olduğunu söyleyen Rousseau ve sair felsefecilerin çelişkilerini anlatıyor.

İnsanlar arasındaki eşitsizliğin ve devletin, kralların kaynağını araştırmak, halihazırdaki toplumun hastalıklarını tedavi etmek için şart. Graeber insanların bu zamana kadar, kimisi nispeten eşitlikçi, kimisi nispeten hiyerarşik pek çok farklı toplum ve hayat tarzı denediklerini anlatıyor. Eski insanların daima tek bir sosyal organizasyonla bağlı kalmadıklarını söylüyor. Yazın hiyerarşik bir sosyal organizasyonla ava çıkanların, kışın daha eşitlikçi yaşayabileceklerini anlatıyor. Hatta günümüzdeki bayramların, (Nevruz, Hıdrellez gibi) mevsimleri işaret eden törenlerin bir zamanlar bu geçişleri işaret etmek için kullanıldığını, yazın ava çıkarken bir lider etrafında onun emriyle yaşayanların, kışın köye geldiklerinde artık tarağın dişleri kadar eşit olabildiklerini söylüyor.

Söyledikleri bana politik fikrimin temellerinden ölümlü organizasyonları hatırlattı. Ben Kapitalist sistemin sınıfsallığı ölümsüzleştirmesinin en büyük sorunlarından birine sebep olduğuna inanırım. Bunu düzeltmek için de tüzel kişilikler üzerindeki mülkiyetin miras yoluyla el değiştirmesinin engellenmesi gerektiğini düşünürüm. Büyük iş sahipleri, sahip oldukları serveti çocuklarına değil, tüm topluma miras bırakmalıdır. Bu sayede zaten o toplum vasıtasıyla kazandıkları mülk, yine o topluma dönmüş. Konuyla sadece doğru insanın evladı olmaktan başka bir ilgisi olmayan çocukların bu servet üzerinde sınırsız bir hakkı bulunmasının tüm sistemi çürüten en önemli taraf olduğunu düşünürüm.

Zira servet sahibinin bunu koruması, servet sahibi olmayan birinin bunu edinmesinden çok daha kolaydır. Hiyerarşik bir toplum düzeninde, sermaye sahipleri köşeleri tuttuğunda, toplumu dönüştürmek imkansızlaşır. Doğru insanların yetenekleri doğrultusunda hak ettikleri yerlere gelemezler. Toplum katılaşır. Yeniliklere ayak uyduramaz ve devlet de sermaye sahiplerinin bir aracı haline dönüşür. Bu durumda tüm sistemi yerinden edecek bir devrim gerekir. Ancak bu devrim de eğer doğru inşa edilmezse yine benzer bir topluma yol açacaktır.

Bu sebeple eğer tüm sistemin yozlaşması istenmiyorsa, sistemin unsurlarının, yani ekabirin yer değiştirmesi sağlanmalı. Bugünkü düzende bu hemen hemen imkansız. Türkiye'de kimse Koç'un ve Sabancı'nın yerini alabilecek kabiliyete gelemez. Onların bulundukları sektörlerde onlardan daha iyi olamaz. Çünkü sadece sermaye kaynakları değil, insan kaynakları, doğal kaynaklar ve insanlara ulaşabileceğiniz kanallar da sınırlıdır.

Bunun yerine yapılması gereken büyük şirket sahipleri öldüğünde, şirket hisselerinin devletçe satılması. Bu hisseleri alabilecekler yine aynı işleri yapan, yine benzer sermaye sahipleri olacak. Bu da onların vefatında yine aynı sistemle, bu hisseler başka başarılı iş sahiplerine geçecek. Sınıflaşma sadece bir nesil sürecek ve sermayeden doğan imtiyazlar bir sonraki nesle aktarılamayacak. Bir insan kendi işini kurup, büyütüp, gerekirse bu gibi sahipleri ölmüş şirketleri de alarak hayatına devam edebilir ancak nihayetinde bu kazandığını bedelsiz olarak toplum aleyhine birine devredemez. Kendi ölümüyle beraber şirketlerindeki mülkü de ölmüş sayılır.

Kapitalist sistemde bunu bile denemek şu anki cereyanlar içinde imkansız görünüyor. Ben bunun Kapitalizm'in bugünkü pek çok arızasına derman olacağını, harcamak için değil, para kazanmak için kazanan ultra-kapitalistleri de dizginleyeceğini düşünürüm. Para kazanmak bir ölümsüzlük hikayesi olmaktan çıktığında, insan da sırf yığmak, saklamak ve tahakküm etmek için kazanmayı bırakacaktır.

[Beher] #zerkubia #David Graeber #Kapitalizm #toplum #ekonomi #şirket #miras