Dörtte alarm çaldı. Babasının tedavisi için kan vermeye söz verdiğim biri var, o arıyor sandım. Alarmmış. Yapay zeka beni yanlış anlayıp gece dörde alarm kurmuş. Daha şaşırtıcı olan ben de bunu duymuşum.

Bir saat döndüm durdum. Sonra kalktım ki elektrik kesik. İlk tepkim acaba fatura mı ödenmedi oldu. İkincisi sigorta mı attı diye baktım. Sonra acaba deprem mi oldu diye düşündüm. Ancak dördüncü adımda sabah beşte elektrik kesilmesinin belki de bakım çalışmasından olduğu aklıma geldi. Öyleymiş.

Bu bir psikoloji sorusu olabilir. Gece uyandın, elektrikler kesik, aklına ilk ne gelir? Normal insanın aklına önce elektriğin genel bir kesinti olup olmadığına bakmak gelmeli. Her sorunda önce kendi eksiklerini görmek normal değil. Her sorunda önce başkalarının eksiklerini görmek de öyle.

Hayat sana bir şey borçlu değil ama halinden sorumlu. Senin de hayata bir borcun yok. Karşılıklı bir alışverişle geçinip gidiyorsunuz. Bazen kendini alacaklı hissediyorsun, bazen borçlu. Bu ikisi arasında dalgalanıp durmak da hayatın parçası. Kendini alacaklı veya borçlu hissetmenin sorumlusu yaşadıkların. Yaşadıklarını yaşaman da hayatın sorumluluk alanında. Dünyaya sen gelmedin. Dünyaya giderken de (genelde) isteyerek gitmiyorsun. Bu ikisi arasında yaşadıklarının önemli kısmı da karşına çıkanlar veya sana sunulanlar, sorsalar böyle bir hayat istemezdin.

İnsanın hayattaki sorumluluğu en fazla karşısına çıkanlara verdiği cevaplardan ibaret. Sorulardan değil, cevaplardan.

Ancak zaman içinde bende soruların da rastgele olmadığı, yani hayatın gösterdiklerinin bir şekilde düşündüklerim, söylediklerimle ilgili olduğu ve cevapların da her zaman elimde olmadığını gördüm. Bazen verdiğim cevaplara kendim de şaşırıyorum. Yarın aklına ne gelecek bilmiyorsun. Bilmen için bunun bugün aklına gelmesi lazım. Yarınki düşünceni bugün bilmen için, bugünkü düşünceni dün bilmen lazım. Yani düşüncelerini bilmek için hepsini bir kerede yaşaman lazım. Zamandan münezzeh.

Zamandan münezzeh olmadığımıza göre, düşüncelerimizin tam sahibi de değiliz. Düşünmek için zamana ihtiyacımız var. Bu zaman da bize veriliyor. Ürettiğimiz bir şey değil. Hayatın kendisi gibi.

Şimdi dönüp ne yazdığıma baktım. Bir yere varmaya çalışmadan yazınca böyle oluyor. İnsanın sorumluluğu verdiği cevaplardan ibarettir ama düşüncelerini de kendi yaratmaz. O halde verdiği cevapları aklına üfleyen kim? Düşüncelerini aklına nasıl geliyor? Hep cevaplardan sorumlusun ama düşüncelerini de sen yaratmıyorsun. O halde nerede başlıyor bu sorumluluk?

İnsan zihninin birden fazla unsurdan mürekkep, birbiriyle konuşan zihinlerden oluştuğunu düşünüyorum. Hani twitter hesapları vardır, bir öyle yazar, bir böyle yazar, arkasında erkek mi, kadın mı, dindar mı, dinsiz mi nasıl biri olduğunu bilemezsin. Çünkü hesabın arkasında birden fazla kişi vardır. Herkes kendine göre bir şey yazar.

İnsan zihni de böyle bir şeye benziyor. Birden fazla konuşan ve birden fazla dinleyen var. Bunların aralarındaki diyalogun bazısı fiile dönüşüyor. Bazılarına bakıp kendimize kişilik hikayesi yazıyoruz. Bazıları da öyle fantazi olarak geçip gidiyor.

Birden fazla unsurdan mürekkep zihin yeni bir fikir değil. Freud'un id/ego/superego ayrımı da böyle mesela. Ancak böyle birbirine alt alta bulunan değil, yanyana duran, kimi zaman biri, kimi zaman diğeri baskın unsurlardan bahsediyorum. Bazen birinin, bazen diğerinin daha çok sesi çıktığı zihinlerden.

[Beher] #alarm #zihin #hayat #psikoloji #düşünce #zaman