beher 35
Bir şeyler yazmam gerekiyormuş da yazmıyormuşum gibi bir his var. Her akşam iki dakika olsun hikaye yazmak istiyordum. Bir haftadan fazla zamandır dokunmadım. Onu yazmadan başka yazı yazmak da istemiyorum. Kelimelerin gereksiz geldiği zamanlar var.
Birkaç yıldır yarı zamanlı uğraştığım Xvc'yi yavaş yavaş tanıtmaya başladım. Çok kullanıcı aramıyorum. İşimi aksatacak, yazıyı aksatacak ve günlük hayatımı önemli ölçüde değiştirecek bir popülerlik istemiyorum. Bu popülerlik istesem de olur mu, yoksa zaten ulaşması imkansız göründüğü için mi istemiyorum diye sorduğum oluyor. Bence ilki. Genel olarak popülerlikten hazzetmiyorum. Kolay olsa da popüler olmaya çalışmam.
Bir ara ekseriyete tuhaf gelen bu tarafımı değiştirmeye çalışıyordum. Hepimiz popüler olmalıyız değil mi? Sonra kendi eksiklerini düzeltmeye çalışıp ortalama bir adama dönüşeceğine, güçlü olduğun taraflarınla bir şeyler yap dedim kendime. Bu proje veya buradaki yazıların da motivasyonu o. Yayınlanmasının sebebi de bu sayede hatalarının düzeltilmesi. İşin içinde başkaları olmalı, bu şart, yazdıklarını kimse okumaz, programlarını kimse kullanmazsa ne kadar saçmaladığını bilemezsin. Ama bu başkalarının sayısının çok olması veya herkesten fazla olması başka bir oyun gerektiriyor. Bu ikinci oyunu oynamak istemiyorum.
Xvc temel itibariyle 2022 Temmuz'a kadar teknik yazar çalıştığım şirketin en önemli programının yaptığı işi ondan daha iyi ve daha hızlı yapıyor. Programlarını kendim kullanırken dahi sıkılmıştım. Orada gördüğüm hataları söyledim. Ya önemsenmediği, ya da imkan olmadığı için düzeltilmedi. Ben de o zamandan beri oturdum kendim yazdım. Bence benimkinin şu anki tam bitmemiş hali bile ben ayrılırken 40'tan fazla kişi çalıştıran Silikon Vadisi şirketinin yaptığından daha iyi... Ama bu daha iyi ne demek?
Daha iyi mesela eski şirketimle rakip olur, onlardan daha başarılı bir iş kurarım demek değil. Hem bunun gerektirdiği şartların arasında daha iyi üründen fazlası var, hem de bulunduğum piyasa zaten yüzlerce şirketin milyonlarca dolar yatırım alıp iş yapmaya çalıştığı ve çoğunun beceremediği bir piyasa. Herkesin birbirini ve yatırımcıların parasını batırdığı piyasalardan biri. Karlılık ve başı sonu belli iş değil de, bir sonraki yatırımcı turunda para bulacak kadar iş yapılan bir piyasa. Kimse kar etmiyor ama kimse de (henüz) tam batmıyor. Şirketlerin sürüne sürüne yaşamaya çalıştığı ve herkesin herkese umut sattığı bir piyasa.
Çoğu piyasa böyle belki. Edebiyat piyasası da böyle. En çok satanlar arasında değilseniz, ekmeğinizi yazarlıktan kazanmanız çok zor. Ancak devamlı da kitap çıkıyor. Bugün beş kitapçı gezdik ve insanlar kitap yazmaya devam ediyorlar. Her gittiğimde yeni isimler görüyorum. Çoğunun söylediği de bir şey yok. Dert yok, tasa yok, söz yok, ne yapıyorsun diye soranlara kitap yazıyorum demek için yazılmış kitaplar. Bunlara bakınca da ben bunlardan iyi yazıyorum aslında diyorum. Ancak bu tabii ki yazar olmak için bahane değil.
Böyle kalabalık piyasalara kırmızı deniz (veya okyanus) diyorlar. Kanlı yani. Rahat rahat büyüyebileceğin, kar marjını kafana göre belirleyebileceğin piyasalara da mavi deniz. Kırmızı deniz piyasalarında rekabet etmek ve devamlı savaşmak zorundasın. Rakiplerinden daha fazla kazanmana imkan yok, sen de rakiplerinin daha fazla kazanmasına imkan vermiyorsun. İşin çekişmek. Devamlı.
Akademisyenlik de böyleydi. Yazarlık edebiyat işleri de böyle. Açık kaynak yazılımı iş modeline çevirmek de böyle.
Ben bu çekişme işinden yıldığımı farkediyorum. Zaten hiç sevdiğim bir şey değildi. Savaşmayı, kavgayı, çekişmeyi, uzun kavgalar ederek kazanmayı sevmediğimden değil. Bunları seviyorum. Bununla beraber çoğu çekişmenin sonunda buna da gerek yokmuş dediğim için artık uzak durmak istiyorum. Kazandığım çoğu kavgayı kazanmasam da olurmuş. Başkalarıyla rekabete ayıracağım enerjiyi yeni bir şeyler yazmaya ayırayım. Varsın onlar kazanmış olsun.
[Beher] #xvc #rekabet #mavi deniz #piyasa #yazarlık #yazılım