David Benatar'ın The Human Predicament kitabını dinlemeye başladım dün. Predicament, badire, kötü durum demek. İnsan Badiresi diye tercüme edilebilir. İnsanın Çaresizliği diye çevirmişler. Eh, sanki bu çaresizliğe bir cevabı varmış gibi duruyor (ve anladığım kadarıyla yok) ama öyle de denebilir tabii.

Kitabın bir kısmını Karaköy Kadıköy arası vapurda gidip gelirken dinledim. O manzarada bu kadar pessimist bir kitabı dinlemek komik geldi. Bazı sözlerine güldüm. Dünyanın anlamı ne, hayat neden bu kadar anlamsız diye o yandan bu yana yatan ergenlere gülersiniz hani, kitapta da öyle bir hava var.

Benatar kainatın özünde bir anlam içermediğini ve anlam girişimlerinin hepsinin narkoz hüviyetinde olduğunu söylüyor. Hakikat anlamsızlık yani, ona karşı söylenen her şeye varoluşsal anestezi diyor. Meseleye böyle başlarsanız herkes herkese bunu söyleyebilir. Hakikat anlamsızlıktır ve ona karşı söylenen her şey sizi narkoz altına alma girişimidir.

İçerikle ilgili belki daha yazarım. Kitap ilgimi çekti. Yazarın önceki kitabı da olmasak daha iyi olurdu gibi bir başlık taşıyor ve bu da bana ayrıca komik geldi. Bu kitaptan önce bir takım spiritüel konuşmalar dinlemekten de kaynaklabilir ama yine de o büyük anlamsızlık laflarının bende neden bir etki yaratmadığını anlamaya çalışıyorum.

Ben de şıkır şıkır hayatın anlamı şudur diyebilen biri değilim. Bununla beraber buradaki girişimin veya genel anlamıyla batı felsefesinin her şeyi akla dökmeye çalışmasını bir kitabı harflerinin adını söyleyerek okumaya benzetiyorum. Neticede herhangi bir kitabı harf harf analiz edebilirsiniz. Hayatın anlamı da dahil bütün kavramları aklen ince ince ele almaya çalışabilirsiniz. Harf mertebesinde yetmiyorsa, harflerin kendisini de bölüp parçalayıp kitabın anlamını kavrayabileceğinizi düşünebilirsiniz. Ancak yöntemin başında insanın varoluşuna dair asıl bilgi veren duyguları öznel deyip elediğiniz için elinizde bir takım harf yığınlarının yanyana gelmesinden başka bir sonuç olmayacaktır.

Kitapları yanyana gelen harf yığınları olarak ne kadar anlayabilirseniz, bu yöntemle hayatı ve anlamını da o kadar anlayabilirsiniz. Netlik olsun diye insanı, duygularını ve onu insan yapan tüm unsurları eleyip, bir tek düz akıl bırakırsanız, anlam ve amaç bulmak imkansızlaşır. Hayatın anlamı ve maksadı olarak ileri sürülen her şeyi harfleri biraz daha ince kıyarak cevaplayabilir, sonra ellerinizi açıp bakın burada da anlam yok diyebilirsiniz.

Ben sorunun cevabı olmayışından hayatın anlamı yoktur sonucuna ulaşmak yerine sorma ve arama yönteminiz hatalı olabilir mi sorusuna ulaşmayı tercih ediyorum. Bu bir tercih meselesi tabii. Neticede insan vaziyetinden bizar olan hepimiz bir şekilde kendimizi teselli ediyoruz. Başkasının tesellisine burun kıvırıp, bu kıvırdığı burnuyla kitap yazmanın kendisi de neticede bir teselli. Ben de onun tesellisine burun kıvırdım. Anlamsızlık iddiası da varoluşsal bir narkoz.

Kitabın bir yerinde raflar optimist, self-help, dini kitap dolu, bizim gibi pessimistlere haksızlık ediliyor diyor. Bu doğru. Çünkü işimizi felsefecilere bırakırsak bir anlam bulunmayacağını hisseden insan kendini öldürmek yerine teselli arıyor. Meselemiz tesellimizin varlığımıza, hakikate ve olanı olduğu gibi görmeye ne kadar yardımcı olduğu.

[Beher] #David Benatar #hayat #anlam #pessimizm #felsefe #hayatın anlamı #insan #duygu #insanın çaresizliği #akıl #teselli #hakikat