Zihnin açık olduğu ama insanın kendini hiçbir şekilde hareket ettiremediği kabus gibi bir koma durumu var. Locked-in sendromu demişler. Türkçe'de kitli kalma sendromu denebilir.

Bunu diyor yeryüzündeki hayatımıza benzetebiliriz. Dünya komasındaki uhrevi varlık. Komadaki hastanın sadece düşüncelerine söz geçirebildiği gibi, dünya komasındaki uhrevi varlık da sadece bedenine söz geçirebiliyor. Halbuki asli halinde tüm kainatı hareket ettiren o.

Bunun seküler versiyonlarına son zamanlarda çok rastlıyorum artık. Matrix filmi popülerleştirdi. Ondan önce de zaten binlerce yıldır her yerde uykudayız, ölünce uyanacağız diyor insanlık. Bunların hepsinde (her neyse) asli uhrevi varlık dünyada yaşadığımız değil. Sahici bir yerde değiliz.

Bu fikre itiraz edecek bir taraf bulamıyorum. Kendim de, hissiyat olarak ve yaşayış olarak bu dünyaya atılmış, askerlik görevini yapan ve öldükten sonra da başka bir formda yaşamaya devam edecek biri gibi hissettiğim vaki. Temel inancım da bu: Bütün kainat simülasyondur.

Bununla beraber iki meseleyi çözemiyorum.

Birincisi, neden? Hinduların canı sıkılmış Tanrı hipotezi gibi bir inancım yok. Tanrı'nın kendine yaratabileceği sonsuz eğlence içinde neden bu? İnsan formuna girip kendine eziyet etmek ve kendini farkedinceye kadar yaşamdan yaşama sürünmenin anlamı ne?

Neden veya niçin diye sorunca, kainatın, kainatın dışında bir amacı olmasını bekliyoruz. Bunu da kainatın içindeyken keşfetmek zor. Belki de bu sorunun kendisi anlamsızdır. Öyle olduğu için deyip geçmek gerekir.

Hadi beni neden yarattığını az çok anlıyorum da, bu kainatın (veya kainat simülasyonunun) lüzumu neydi ey yüce Rabbim diye sorunca verecek bir cevap bulamıyorum.

İkinci mesele, başka zihinler meselesi. İnsanın kendinin komadaki uhrevi varlık olduğuna inanması kolay. Başkaları için buna inanması zor. Başkalarının varlığının anlamına inanması da zor. Çünkü simülasyon hikayesinde ölünce komadan çıkıp her şeyi hareket ettiren Tanrı'ya dönüşecek olan varlık benim. Ben Tanrı olacaksam, siz ne olacaksınız, işte onu bilemiyorum.

Daha başka tabirle, ölünce uyanacak kim? Eğer bu dünyada yaşayan adam kendini hatırlamaya devam ederek bir yandan da Tanrı olacaksa, bu biraz tuhaf bir komadan çıkış hikayesi olur. Bir oyun oynuyorsun ve oyun bitince oyundaki karaktere dönüşüyorsun. Super Mario oynuyorsun, oyun bitince her yer platforma dönüşüyor, sen de oradan buradan zıplamaya başlıyorsun. Minecraft oynuyorsun mesela, tüm kainat bir Minecraft dünyasına dönüşüyor oyun bitince. Bu tuhaf bir itikat.

Kainatı ve benliği ölümden sonrasına yansıttığımız fikirler genel manada tuhaf geliyor. Dünyanın, insanlığın şartları var. Bunların sınırlamalarını bir defa kaldırınca, ölünce uyanacak olan her kimse, onun için başka zihinler gibi bir meselenin olmayacağını düşünürüm. Senin düşündüğünle benim düşündüğüm, senin gördüğünle benim gördüğüm öldükten sonra aynı zihnin başka düşünceleri mi olacak?

Bütün bunları alt alta toplayınca başladığımız yere dönüyoruz. Yani simülasyon hipotezi aslında bir şeye cevap vermiş olmuyor. Sadece sorulara cevap veriyormuş gibi yapıp, topu kainatın dışına atıyoruz. Bu da sevimli bir oyun tarzı değil ve simülasyonun sahibinin oyunu bu şekilde oynamamızı istediğinden emin değilim.

[Beher] #zihin #simülasyon hipotezi #locked-in syndrome #uhrevi varlık #Hinduizm #Kainat #benlik #Tanrı #ahiret #ölüm