Onu ister bir yol olarak görsün ister büyük bir savas, büyüyen bir ağaç ya da dalgalı bir deniz; bir insanı, hayatı nasıl gördüğünden daha iyi tanıtan çok az şey vardır.

Kallokain'de okuduğum bir cümle.

Hayatı nasıl görüyorsun? Bir kavga gibi mi? Dans gibi mi? Birinin sana hediyesi olarak mı? Bir travma buketi gibi mi? Aman ha kaçmasın, bir defa geldik bu dünyaya diyerek mi?

Sen hayatı nasıl görüyorsan, hayat da seni aşağı yukarı öyle görüyor.

Bu tabii yumurta tavuk ilişki. Hayat seni travmadan travmaya koşuyorsa, onu gül bahçesi görmek için hayli alık olmak lazım. Etrafındakilerin hiçbiriyle geçinemiyorsan belki de hayat seni gerçekten geçimsiz insanların arasına vermiştir. Bazı zamanlar Temel haklıdır ve herkes ters yöndedir.

Ezelden bir relativist olarak hayatı nasıl görüyorum? Hayat beni nasıl görüyor? Ben onu olduğu gibi görmeye çalışıyorum. Olanı olduğu gibi görmek istediğim için o da beni olduğum gibi görüyor mu? Kimse kimseyi olduğu gibi göremez, hayatı görmem de kendimi görebildiğim kadar. Kendimi de bu hayal ve duman alemin en fazla yüzde ikibuçuk görebiliyorum.

Körlerin fil hikayesi malum, hepsi fili tuttuğu tarafı gibi bir şey sanmış. Hayat işte bu körlerin birbirine dokunup, hem kendilerini, hem birbirlerini anlamaya çalıştığı bir kalabalık. Herkes tuttuğu tarafından anlıyor ve kendini de insanların dokunduğu kısmı sanıyor. Hepimiz birbirimize parmak uçlarıyla dokunup anlaşmaya çalışan ahraz körleriz. Hayat dediğimiz bu körlerin sahnesi.

[Beher] #hayat #anlamak #körler #sebep-sonuç #Kallokain