Virgül 8 Temmuz -1
-
Anlam hakkındaki temel gözlem bunun bir kontrast sonucu olduğudur. Anlam karşıtlıktan doğar. Karşıtlık/kontrast yoksa anlam da yoktur. Bir tefrik faaliyeti olmadan anlam bulunmaz.
-
Bir kelimenin/işaretin anlamı onun kullanıldığı bağlamda belirir. Bağlamda ürettiği kontrast kelimeye anlamını verir. Bir kelimenin/işaretin yokluğu bir bağlamda eksiklik meydana getirmiyorsa, o kelimenin bir anlamı yoktur.
-
O hâlde bir kavramın anlam üretmediğini söylediğimizde, aslında onun bir kontrast üretmediğini söylemiş oluruz. İnsanlar kadim dinlerden anlam dercetmiyor dediğimizde, kadim dinler artık kontrast üretmiyor demekteyiz.
-
İslam neyin zıddı? Nasıl bir kontrast üretiyor? Türkiye'nin hâkim dini rengi olarak İslam'ın ürettiği bir kontrast olmadığını düşünüyorum. İslam'ın içinde dediğimizle İslam'ın dışında dediğimizin arasında net bir çizgi çekip, fark bulmak mümkün değil. Teorik olarak söylenen şeylerin hepsinin arasındaki çizgi uygulamada kayboluyor. Herhangi bir davranışa bakıp, İslam'ın alamet-i farikası budur diyemiyoruz.
-
Bu durumda insanların kendilerine kontrast üreten yeni kimlikler bulmaya çalışması normal. İslam arka planda kalırken, başka kimlikler, Türklük veya Atatürkçülük veya hakiki Müslümanlık gibi daha köşeli kimlikler insanlara anlam üretmeye başlıyor. Bunların zıtları var çünkü.
-
Kendimizi sadece olduğumuzla değil, bilakis olmadığımızla anlamlandırıyoruz. Ben onlardan değilim demek için bir sosyal konuma dahil oluyoruz. Ortada dahil olunabilecek kimliklerin sınırlı olması dolayısıyla, olmamayı en istemediğimiz kimlik bizim kimliğimiz oluyor.
-
Azınlık psikolojisi dediğimiz de büyük ölçüde bu kontrastın hemen bütün sosyal kurumlara karşı ayakta bulunmasından. Yahudiler nasıl binlerce yıl azınlık kalarak yaşamaya devam etti? Kendilerini olmadıkları kimlikler üzerinden tanımlama imkanları çoktu ve bunu kullanabilecek bir gelenek oluşturdular. Biz seçilmiş kavimiz.
-
Çoğunluk ise kendine anlamlı kimlik bulmakta zorlanır. Hayatını bir yere bağlamak konusunda azınlık kadar şanslı değildir. O sebeple kendimizi daha geçirgen ve sığ kimliklerle ifade etmek durumundayız. Hayatımıza anlam vermeyen yarım yamalak kimliklerle.
-
Türkiye'de Kemalizm'in hâlâ yaşıyor olmasının sebebi derinliğinden ziyade kendine bir zıt üretmiş olması. İslamcılık aynı beceriyi gösteremedi. Bir yandan enternasyonalist olup, bir yandan yerli olmaya çalışınca, ortada kontrast kalmıyor. Bu sebeple 2002 sonrasındaki iktidar tecrübesi İslamcılık üzerinde Kemalizm'in 80 senede uğramadığı erozyona uğramayı getirdi. Artık İslamcı deyince iyi bir şey anlamıyoruz.
-
İslam'ın Türkiye'de bir kimlik olarak yaşamaya devam etmesi için karşısına İslam olmayan bir şey koymak lazım. Bunu yapamıyoruz. Bu memlekette namlı ateistlerin cenazesi bile devletin camisinden kalkıyor. Gelip nihayetinde aynı musalla taşına yatacaksan kendine özel bir kimlik inşa etmeye çalışmazsın. İslam'a karşıtlık üretmeye çalışmak da riskli bir iş ayrıca. Bu durumda da içten içe çürümeye terkedilip, iktidar elinde oyuncak hâle gelmesinden başka bir kader görünmüyor.
-
Toplumun geneliyle sorunu olan ve onu değiştirmeye çalışanlar da İslam'ın bu arka plandaki rolünden dolayı onu ciddiye almıyor. Eskiden iyi Müslüman olmadığımız için geriyiz sloganındaki İslam'ı aklama çabası artık kalmadı. İdeolojimiz basitçe bir devlete tapma pratiğine dönüştü ve bunun da nereye kadar gideceği konusunda bir fikrimiz yok. Ancak yeni nesillerin kendilerine kontrast ararken İslam'ı artık bir aday olarak gördüklerini sanmıyorum.
-
2002 öncesi İslamcılık bir anlam üreteci iken, şimdilerde genel anlamsızlığın bir unsuru hâline geldi. İslam bir devlet dini olmaya hak kazanmış olabilir ancak Kemalizm'in 1920'lerden itibaren yapmaya çalıştığını çok daha başarılı olarak kendi içinde yapacak ve İslam'ı Anglikan Kilisesi gibi bir değer üretmeyen arka plan rengine dönüştürecektir. O hâlde kendimize nasıl bir kimlik bulalım?