Virgül 28 Ağustos
Taşınmak. Eşyanız yoksa kolay. Hemen her hafta bir yerden bir yere taşınan biriyim. Bugün artık kendi başıma yaşayabileceğim bir eve taşındım. Olmayı istediğim minimalist olabilecek miyim? Zor görünüyor. Eşyadan sıkılıyorsanız, aslında eşyadan değil, onun hatırlattığı zincirlerden sıkılıyorsunuzdur. Eşyayla mücadele etmek de hastalığın kendisinden değil, semptomlarıyla uğraşmak.
William Irvine'ın stoacılıkla ilgili bir kitabını dinledim bugün. Kitap genelde Roma stoizmini anlatmış. Budizm'in muadili sayılabilecek bir Batı felsefesi. Budizm veya sair Doğu dinleri kadar pahalı değil, bir yandan stoacı olup, bir yandan Marcus Aurelius gibi Roma İmparatoru olabiliyorsunuz. Dünyanın içinde, toplumun ortasında işlevi olan insanlara hitap etmiş, onlar tarafından geliştirilmiş ve bugün de bu sebeple sevilen bir ahlak ve felsefe ekolü. Zenginlikten ve güçten feragat etmeden, sadece ona bağlanmayarak iyi bir stoacı olabiliyorsunuz. Bunun için sunduğu pratik araçlar var, çocuğunu öperken belki yarın öleceğini düşün diyor Epiktetos, başına gelebilecek felaketleri düşün ve elindekilerin kıymetini bil. Şükretmek mutluluğun en kısa (ve belki tek) yolu, bunun yanında verdiği ahlaki üstünlük hissi de refahın getirdiği suçluluğun üstesinden gelmeye yardımcı oluyor.
Epikürcülük, cynicism/kelbilik ve stoacılık gibi antik çağ felsefelerinin günlük hayatı ve ahlaki düzeni belirlemeye çalışan dinlerden bir farkı yok. Zeus'a inanmadan hakiki stoacı olamıyormuşsunuz. Bunlar bir nevi bizim tarikat silsilelerine benziyor. Kadirilik veya Nakşibendilik gibi ekoller, farklı pratikler sunuyor ancak Müslüman olmadan ne Kadiri ne Nakşi olamayacağınız gibi, Roma devlet dinine inanmadan da epikürcü veya stoacı olamıyorsunuz. Bize ithal edilirken (veya aydınlanma çağında tarih yeniden yazılırken) bunların dini tarafları tırpanlanmış. Epiktetos'u biz laik biri gibi görüyoruz veya Tanrı düşüncesinin Seneca'nın hayatında o kadar da yeri olmadığını. Ancak bu insanlar alegorik sayarak da olsa Jüpiter kültüne, belki başka tanrıların varlığına inanıyorlardı. Hayat felsefesi üretirken de bu bağlamda, çoktanrılı bir dünya bağlamında ürettiler.
Onun için ahiret fikri hiç yer almıyor. Ölümün ve yaşlılığın üzerinde ürettikleri düşüncelerin hiçbirinde yeniden hayata döneceğiz ve yaptıklarımızdan sorguya çekileceğiz demiyorlar. Belki bize din dışı gelmesinin sebebi de bu, bizde de dini düşünceye asıl rengini veren fikir ahiret düşüncesi, insanın ahirete iman edip etmemesinin hayatına getirdiği fark, Tanrı'ya iman edip etmemesinin getirdiği farktan daha büyük. Deistler de Tanrı'ya inanıyor, tarih boyunca bir Tanrı'ya inanmayan çok az insan var, modern ateistler bile sadece kadim tanrıların inkarcısı, adı bilim olan, her şeyi bildiğine, gerçeği ortaya çıkaracağına, bize mutluluk ve refah getireceğine inandıkları başka bir tanrıya inanıyorlar. Şu tanrıyı ancak bu tanrıya inanarak reddedebiliyorsun.
O hâlde din dediğimize rengini veren ahiret. Zamanımızda zayıflayan da Tanrı'ya iman değil, ahirete iman. Başka başka kaynaklardan kendimize daha dünyevi anlamlar üretmeye çalışmamız da bundan.
[Virgüller] #eşya #din #felsefe #ahiret #Tanrı #stoacılık #William-Braxton-Irvine