Virgül 23 Şubat
Bugün cumhurbaşkanlığının teknolojiyle ilgili kurumlarından birinden yine anket geldi. Sanırım zamanında Tübitak projesi yürütücüsü olmanın getirdiği bir ayrıcalıkla arada (bazen haftada bir) böyle anketler alıyorum. Türkiye'de teknoloji nasıl gelişir?
İlk bir iki tanesini özenle doldurdum ama baktım sonu gelmiyor, bıraktım. Bugün yine görünce aklıma geldi. Türkiye'de teknoloji nasıl gelişir?
Hiçbir fikrim yok ama anket doldurarak gelişmeyeceğini biliyorum.
Devletimiz bu konularda ülkenin ufkunu açmak isteyen insanların fikirlerini alıyor, bu güzel. Onların değerlendirildiğinden de eminim. Benim böyle fikirlerim yok. Falanca teknolojide Türkiye'nin atağa kalkması için ne yapmak lazım? minvalindeki soruları cevaplayamam, çünkü hem sektör bilgim yetersiz hem de ülkem hakkında patolojik bir umutsuzluğum var.
Bununla beraber bugün benim için asıl yardımın devletin vergiden veya sair tahsilattan feragat etmesiyle olacağını düşündüm. Devletimiz aktif yardım yapmayı seviyor, Tübitak ve sair kurumlar yoluyla piyasayı canlandırmayı tercih ediyor. Önayak oluyor. Proje yazın, destek verelim diyor.
Bununla beraber hatırladığım kadarıyla Tübitak projesi yaparken (danışmanla çalıştığımız hâlde) hoca ağırlamak, form doldurmak ve (en önemlisi) finansman düşünmekten, yapacağımız işin kendisine odaklanmak üçüncü dördüncü planda kalıyordu. Muhtemelen ufak bir şirket olduğumuz için böyledir, daha büyük şirketlerin benim gibi her işi yapmaya çalışan elemanları değil de her işe ayrı elemanları vardır. Ama o şirketlerin de bu teşviklere ne kadar ihtiyacı var, tartışılır.
Ben devletten pozitif destek değil negatif köstek beklerdim. Pozitif desteği dağıtmak daha eğlenceli olabilir, proje çağrısı yapmak, başvuruları toplamak, hocaları atamak, değerlendirmeleri okumak, bütçeleri kontrol etmek ve sair işlerin hepsinin bürokrasi için hayli vakit doldurucu işler olduğunu tahmin ediyorum. Bir nevi de ekmek kapısı tabii, bürokrasinin aklına ilk gelen şeyin mensuplarını eğlemek olması şaşırtıcı değil. Neticede bir bütçenin dağıtılmasından sorumlu olmak, velev ki bu sorumluluk sınırlı olsun, insanlara haz veren, kendilerini iyi hissettiren, hayatlarına anlam kazandıran bir şey.
Ancak teknoloji böyle idari önlemlerle gelişmiyor. Daha doğrusu teknoloji geliştirmek diye bir hedefi bürokrasiye boğunca, teknolojiden çok doldurulmuş form elde ediyorsunuz. Teknolojinin asıl gayesi olması gereken efektif çözüm bulmak yerine, (okuldaki gibi) yapay birtakım hedefler geliştiriyorsunuz. Çıkan çözümlerin ne kadar efektif olduğunun değerlendirmesini bürokratlar ve akademisyenler yapıyor. Pozitif destek verecekseniz de bunun başka yolu yok, devlet para dağıtıyormuş diye haber salınca herkese para veremeyeceğinize göre bunu bir kurala, bürokrasiye oturtmak zorundasınız. Yine de neticede bir teknoloji gelişmiş olmuyor.
Teknolojiyi asıl geliştirecek şey satılabilir ürün. Sokaktaki insanın hayatını değiştirmeyen veya ceplerinden çıkarıp para vermeyecekleri, az sayıda da olsa insanların hayat kalitesini artırmayacak teknolojinin manası yok. Çinlilerin barutu havai fişek için, Güney Amerika yerlilerinin tekerleği sadece oyuncaklar için kullanması gibi bir durum. O sebeple teknolojinin asıl hakemi piyasa. Piyasayı tatmin etmek de bazen kolay, bazen zor, ancak teknoloji nihai olarak piyasanın verimliliğini artıyorsa anlamlı. Çok güzel ürünler bulduk ama ticari olarak değeri sıfır diye bir ifadenin hemen hiç anlamı yok.
O sebeple teknoloji geliştirmeye niyetlenenler neden bundan kaçınıyor? diye bakmak daha uygun olur. Bunun sebebini de hepimiz biliyoruz. Vergi ve sigorta. Teknoloji şirketlerinin en büyük gideri personel ve bundan başka de majör bir gider kalemi yok. Bazı alanlarda malzeme de kritik olabilir ama ar-ge için gerekli cihaz ve yazılımın üretilmesi de bir ar-ge konusu olduğuna göre en temeldeki derdimiz vergi ve sigorta. 2021 itibariyle bir asgari ücretlinin yıllık maliyeti 50.000₺ civarında. Bunun 30.000₺ civarı personelin cebine gidiyor, kalanı da devlete. Ar-ge yapacak birine asgari ücret veremeyeceğinize göre, maaşlar arttıkça oranın artmasından olumsuz yönde etkilenen yine şirket oluyor. Yüksek dilimlerde sigorta + vergi toplamı net maaştan fazla, personele 40, devlete 60 veriyorsunuz.
Bunun bir de kurumlar vergisi tarafı var. Hasbelkader başarılı bir ürün yaparsan, devletimiz ettiğin kârın beşte birini vergi olarak alıyor. Çok çalıştım, ben kazandığım parayı tatile gitmek için kullanayım diyorsan, bir %25 daha ödüyorsun. (Oranlar tam doğru olmayabilir ama yaklaşık olarak böyle işliyor.) Oradan bir vergi, buradan bir vergi, takriben yarı yarıya devlete vermiş oluyorsunuz. Devletimiz aldığınız riskin ödülü olarak kârın yarısına el koyuyor.
Bunun hakkaniyetli olduğu, modern ülkelerin tamamında böyle olduğu söylenebilir. Gelişmiş ülkelerin çoğunda vergi oranları bizimkiyle yakın, bir iki puan oynar en fazla. Ancak gelişmiş ülkelerin gelişmiş olmak gibi, zaten o teknolojinin geliştirileceği ortam olmak gibi bir artıları var. Canım, orada veriyorlar, burada da versinler deyince, benim naçizane tepkim gidip işimi orada kurmak oluyor. Orada da aynı vergiyi vereceğim, burada da aynı, bari gidip oradaki çevre/network etkisinden faydalanayım. Gelişmiş ülkelerin çoğunda ben şöyle şöyle bir iş yapacağım derseniz size destek verecek sermaye de bulursunuz, pazar da, o sebeple teknolojiyi orada geliştirmek burada proje destek formu doldurmaktan daha kolay.
Türkiye'de de Teknoparklar yoluyla verilen vergi indirimleri var, ancak onlarda da bu form işi devam ediyor. Vergi indirimleri çok cazip olduğu için, suistimal edilmesin diye kapıya adam dikip, içeridekileri de altı ayda bir kontrol etmek gerekiyor. Kiralar yüksek ve başa baş noktası için belli sayıda personel çalıştırmanız, bunların da her gün gelip gitmesini kontrol etmeniz gerekiyor. Pandemi sürecinde nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama usuller genelde böyle. Devletimiz kapıya birini dikmeden çorba dağıtmıyor.
Bu usulün kendisi teknolojinin gelişmesine engel. Canım, onlar da keyifli işler yapıyor, kâr ediyorlarsa vergisini versinler diyorsanız, keyifsiz ama daha garantili, merdiven altı ve kayıt dışı piyasayı gelişmiş, gider ve stok kalemleri daha fazla olduğu için vergi kaçırması daha kolay sektörleri desteklemiş oluyorsunuz. Ben bir daha Tübitak projesi yapacağıma, herhangi bir normal işletmeyi idare etmeyi yeğlerim. Bunun muhtemelen bu maceraya atılmış pek çoklarınca da paylaşılan bir his olduğunu düşünüyorum.
Bugün dünyada bütün şirketlerin aradığı az vergi verilen yerlerden biri olursanız, teknolojiyi getirip burada geliştirecek birilerini de bulabilirsiniz. Teknoloji de hemen her şey gibi gelenek işidir. Türkiye'nin bunu sıfırdan yetiştirme imkanı az, biz kendi kendimize ancak yurtdışında üretilmiş teknolojinin bayiliğini yapabiliyoruz. Teknoloji şirketleri Dubai veya İrlanda'yı havasının güzelliği yüzünden tercih etmiyor, vergiler az olduğu için tercih ediyor. Teknoloji geliştirmek için çalışacaklar da oraya gidiyor. Biz de burada proje formu dolduruyoruz.
Basit vergi teşvikleri koymak kolay ve şimdikinden çok daha etkili. Türkiye'de patenti alınmış bir ürünün satışından gelir/kurumlar vergisi almayacağım diyebilirsiniz. Bunların yurtdışına satışına teşvik vereceğim, gümrük vergilerini karşılayacağım diyebilirsiniz. Yeni ürün geliştiren ve bunu piyasaya süren personelden iki yıl süreyle gelir vergisi almayacağım diyebilirsiniz. Şu şu ürünlerin Türkiye'de üretilmesinden vergi almayacağım diyebilirsiniz. Bunlar ortalığı proje çağrısıyla doldurmaktan çok daha etkili yöntemler. Bir ürünün satılabilir olmasını kriter hâle getirince, nihai ürün işe yaramazsa proje parasıyla geçinmek mümkün olmaz. Bu da ülkede dünyayla rekabet edebilen, dünyaya bir şeyler satabilen bir teknoloji sektörünün oluşmasına yol açar.