date: 2014-11-23 02:18:14 +0200

Ekonomik artı değer, bir organizasyonda çalışanların ürettikleri gerçek değerle, aldıkları ücret arasındaki farktır. Şirket gibi bir organizasyonun karı, çalıştırdıklarına ödediğinden geride kalan artı değere dayanır.

Sosyal artı değer ise, bir sosyal organizasyonun bireylerinin öz menfaatlerinden, bu sosyal organizasyonun lehine feragat ettiklerinde ortaya çıkar. Sosyal organizasyondan kastım millet, örgüt veya cemaat gibi, insanların aidiyet belirttikleri, bir hiyerarşiye sahip sosyal ağdır.

İnsanların herhangi bir kısıtlama olmadan tamamen bencilce davrandıkları durumlarda sosyal artı değer olmadığını kabul edebiliriz. Böyle bir durumda organizasyon yaşamaz çünkü insanlar, karşılıklı feragate dayanan anlaşmaları yürütebilecek durumda değildir. Herkesin her durumda, anın gerektirdiği menfaatlerin peşinde koştuğu durumda, yine herkesin diğerlerine karşı tetikte durması gerekir.

Birinci Gözlem: Özgürlük


Eğer sosyal artı değerden bahsediyorsak, sosyal organizasyonun insanlara
ödediği bir *ücret* de olması gerekir. Bu ücretin *özgürlük* olduğunu
düşünüyorum. Bir organizasyon, insanlara tanıdığı özgürlüğün fazlasını,
organizasyonun devamı için kullanır. İnsanları sımsıkı saran kurallar,
onlara kımıldayacak yer bırakmazsa, ürettikleri tüm sosyal değer
organizasyonun hayatta kalması için kullanılır. Buna mukabil insanlara
fazla özgürlük verirseniz, organizasyon hayatta kalma şansını azaltır.
Kar etmeyen şirketlerin, ufak bir nakit akışı probleminde batması gibi,
sosyal olarak kar etmeyen bir *cemaat* (veya millet, toplum, vs.) de,
sosyal cereyanlara dayanıklılığını kaybeder.

Bununla beraber bireylere hiç özgürlük vermeyen bir sosyal organizasyon
onların zihnen ölümüne yol açtığı için yaşayamaz. Bu hiç ücret ödemeden
insanları çalıştıran bir şirkete benzer; insanları mecbur bırakırsanız
işler bir süre devam eder ancak verim almak mümkün değildir ve
nihayetinde organizasyon yine dağılır.

İkinci Gözlem: Alternatif Organizasyonlar

Dünya farklı millet, cemaat ve örgütlerin yaşadığı bir sosyal ekosistemdir. Bu ekosistemde birbiriyle yarışan sosyal organizasyonlar vardır. Bireyler, bu organizasyonlar arasında (zor da olsa) geçiş yapabilir. O sebeple, eğer bir sosyal organizasyon, mensuplarına yeterince bireysel özgürlük tanımıyorsa, insanlar onu bırakıp başka bir sosyal organizasyona dahil olabilir. Bu düşük ücret ödeyen bir şirketteki işi bırakıp, daha yüksek ücret ödeyen bir işe geçmek gibidir.

Bu geçiş iş değiştirmek kadar kolay değildir, yine de insanlar daha fazla özgürlük sunduğunu düşündükleri sosyal organizasyona meyleder ve kendi sosyal organizasyonlarından da o ölçüde özgürlük talep eder. Ülkemizde batı demokrasilerinin sunduğu özgürlüklere doğru meyletmek buna bir örnektir.

Üçüncü Gözlem: Feragat ve Disiplin


Bir sosyal organizasyon, bireylerini sopa zoruyla disipline edip,
onlardan toplumlarını düşünmelerini isteyebilir veya onlara özgürlük
verip, feragat ettikleri özgürlüklerin yarattığı artı değerle
yaşayabilir. Sosyal organizasyonlar genel olarak bireyin önemi azaldıkça
daha fazla özgürlük verme eğilimindedir. Birey kendisine sunulmuş
özgürlüğün tamamını kullanmaz ve bu aradaki fark da sosyal organizasyona
fayda eder.

Bununla beraber özgürlük, hemen her zaman, sosyal organizasyonun
yaşamasına doğrudan etki etmeyecek konularda verilir. Düşünce özgürlüğü,
düşüncelerin doğrudan önemi azalıp, insanlar farklı düşünceleri ciddiye
almayı bıraktıktan sonra yerleşmiştir, teşebbüs özgürlüğü ekonomik sınıf
değiştirme zorlaştıkça artar ve teşebbüs kolaylaşır, vs.

Dördüncü Gözlem: Aktarılabilirlik
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bir sosyal organizasyonun yaşaması, yeni bireylere kendi kurallarını ve
değerlerini aktarabilmesiyle mümkündür. Yeni bir nesil yetiştirirken
değerleri aktarmak, diğer sosyal organizasyonlara nisbetle *daha iyi*
olduğunu söyleyebilmekten geçer. Eğer bir sosyal organizasyon,
değerlerinin etraftaki diğer organizasyonlara göre *daha iyi* olduğunu
anlatamazsa, yeni nesiller onun değerlerini kabul etmez.

Bu bir noktada organizasyonun verdiği özgürlükle de doğru orantılıdır.
Yeni nesiller özgürlük ister ve bunu karşılayamayan sosyal organizasyon
çözülür, çünkü henüz sosyal bağları oturmamış bir insanın, bir sosyal
organizasyondan diğerine geçerek kaybedeceği fazla bir şey yoktur.

Mesele: Modern Dünyada Din
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Modern dünyada dini cemaatlerin disiplin üzerine kurulu olanlarının
yaşaması zorlaştı. Alternatif inanç gruplarının daha fazla özgürlük
sunması, aktarılabilirliği azalttı. İnsanlar, dinleri yaşasın diye
sıkıntıya girmektense, dinlerini değiştirmeyi tercih etti, ediyor.

Din derken, sadece adı malum büyük dinlerden bahsetmiyorum, insanın
yaşaması için kurallar koyan sosyal organizasyonların hepsinden
bahsediyorum. Bu manada ülkemizde laiklik de bir devlet politikası gibi
değil, din gibi uygulanmakta çünkü insanlardan laik olduklarında belli
bir kıyafete, belli bir dünya görüşüne, belli ilkelere uyması
beklenmekte. Bir kadının hem laik olup, hem İslami kaygılarla başını
örtmesi, her iki taraftan da acayip bulunuyor mesela.

Mensupları arasında özgürlüğü kısıtlayan dini cemaatlerin yaşama
şansının az olduğu kanaatindeyim. Modern dünyanın sunduğu cafcaflı
hayatlar, en azından aktarılailirliği tehdit ediyor. İnsanlar
inandıkları değerleri, her tür modern hücum karşısında çocuklarına
aktarmakta zorluk yaşıyor. Her tür medya aracından yirmidört saat reklam
edilen cinselliğin, hiçbir sosyal bağa dayanmadan yaşanmaması
gerektiğini hayatla yeni tanışan birine nasıl anlatabilirsin?

Bununla beraber özgürlükten başka değeri olmayan bir organizasyonun
sosyal artı değeri sıfır olacağı için yaşaması mümkün değil.

Burada bir denge aramak zorundayız. Eski anlayışta ısrar etmenin sonu,
egzotik ama etkisiz dindarlar, yeni bir anlayış uğruna eskiyi kırıp
dökmenin sonu da, ortada aktarılacak bir şey bırakmamak olur. İşte bu
denge nasıl olacak, hayatı tamamen farklı algılayan dinlerin bir arada
yaşaması nasıl mümkün, düşünülmesi gereken konu bu.
[Siyasetgede]