Benzeşen
Ivo Andric'in *The Damned Yard* isimli hikaye kitabını
okuyorum. Osmanlı
devri ve sonrası Bosna'dan hikayeler anlatıyor. Genelde Hristiyanların
hallerini anlatıyor ama insanların hayatları çok tanıdık geliyor. Şarap
ve domuza düşkünlükleri hariç.
Tüm Ortodoks dünyasıyla ilgili böyle bir gözlem sunulabilir. Rus
edebiyatının çizdiği insanların benzerlerine etrafımızda rastlamak,
İngiliz veya Fransız edebiyatının çizgilerinden çok daha kolaydır. Bu
bana içinde yaşadığımız kültürün etrafındaki yaşayışlardan ne
yollarla benzediğini düşündürdü. Kültür dediğimde bundan büyük ölçüde
İslam'ı kastediyorum. Dini yorumlayışımız diğer dinlerin mensuplarından
nasıl etkilendi?
Basit açıklaması, tasavvuf için Hint, Şamanizm ve sair kaynakları
işaret
edenlerinki gibi *bazı inançları onlardan aldık* şeklinde. Böyle
olması
gerekmediğini düşünüyorum. İnsanlar birbirlerinden o kadar kolay
*inanç*
kapmaz, eski toplumlarda bu daha zor olmalıdır. Daha çok komşunuzun
çiçeğine gösterdiği hassasiyete bakıp, çiçeklerinize
daha iyi bakmak gibi bir psikoloji işliyor gibi. Hristiyanların İsa
Mesih'e duydukları derin bağlılık, bizde (ASRBÜO) Hz. Peygamber'e
gösterdiğimiz ihtiramı (bazen aşırı derecede) artırmış olmalı, Asya'nın
değişik iklimlerindeki rind ehlinin dünyaya dönüp bakmaz halleri,
benzer
bir hayatı İslam içinde yaşamayı teşvik etmiş olmalı ve modern dünyanın
getirdiği dünyevi kurtuluş arayışı, İslamcılık adını verdiğimiz fikir
akımlarını doğurmuş olmalı.
Evinin duvarındaki İsa mizanseninden, sıkı sıkıya her Pazar ayine
gitmesine, bayramlarındaki heyecanından, azizlerine duyduğu hürmete
bakınca, bir müslümanın Hristiyan olmasını değil, kendi dininde de buna
benzer taraflar araması beklenir. Kandiller, şeyhlere ve mollalara
duyulan ihtiram, Ramazan kültürü, hat ve sair sanatların gelişmesi aynı
şehri paylaştığı Hristiyanlara karşı gelişmiş bir refleks gibi geliyor.
Doğuda ve Batıda manastır ve *uzlethanelerin* bulunduğu yerlerde
tekkelerin ortaya çıkması da benzer bir etkiyle olabilir. Modern dünyada
varolan İslam'ın giderek ona benzemeye başlamasında da
böyle bir etki seziyorum. Müslümanlar dümdüz bir modernlik peşinde
değil, ancak kendi dinlerinden modernizme uygun yeni bir kültür
oluşturmaya çalışıyorlar. Kadınlarla ilgili hükümlerin daha çok
tartışılması, dini metinlerin rasyonel açıklamaları, yeniden ve yeniden
tefsir edilen Kur'an, çoğulculuk ve demokrasinin kabul görmesi, her
şeyden haberdar olmaya hevesli entelektüelcilik ve günlük siyasetin
dini
dil içinden gelişmesi bu sürecin etkilerinden. Bunu diğer süreçlerden
de
hızlı yaşıyoruz, çünkü zaman hızlandı; insanlar yeni dünyaya uyum
derdinde.
Bütün bu benzeşmelerin *iyi* veya *kötü* olduğuna dair fikir beyan
etmek
zor; namazı uzun uzun merasimle kılan bir cemaatin içinden, sadece
farzı
kılıp çıkmak ne kadar kolaysa, bu etkilerden korunmak da o kadar kolay.
Teorik olarak mümkün, ama nasıl ki yan dükkandaki adam her gün
camlarını
silerken sizin silmemeniz pek olmazsa, her daim güzel kokan
arkadaşınızın yanına parfümsüz gitmek nasıl zorsa; bu süreç de İslam'ın
değişik yüzlerini ortaya çıkarıyor. Allah kötüye değil iyiye, çirkine
değil güzele, zalime değil adile benzetsin.