Otodidakt
Aklıma Cündioğlu geliyor otodidakt deyince, hayır, hayır, böyle düşünmemeliyim.
Ne demek bu? Kendi kendine okumuş adam demek, bilgisi formel bir eğitimden çok kendi okumalarına dayanan kişi.
Neden pek de makbul sayılmıyor? Bilhassa akademisyenlerin otodidakt’a bakışları hayli burun eğrilten cinsten.
Bunun sebebini bilmiyorum. Akademisyenimsi işlerle uğraşırken de bilmiyordum ancak otodidaktın her daim kendi bilgisine atıf yapmak, her daim o konu hakkında neler bildiğini göstermeye çalışmak gibi bir problemi mevcut. Çok defa ayrıntılarla uğraşır büyük resme boya olmaya çalışmak yerine cebinde taşıyabileceği pastel boyalarla sağı solu boyar. Bu kötü bir şey değil gerçekte. Yine de herhangi bir derecesi olan veya kendi alanında yeterince ihtiram gören bir insanın tavrı da değil.
İnsanın okudukça gelişen cehaleti onda bir tevazu yaratır. Üniversiteye giren öğrencinin ilk sene profesör gibi hissetmesi ama mezun olurken kendini natamam görmesi gibi bir duygu. Otodidaktta bu taraf gelişmez, kendini besleyen bir adam olduğu için, karnı şiştikçe ne kadar çok bildiğini düşünür. Bu da ister istemez bir kendini gösterme hevesi yaratır.
Yazısını tanımak kolaydır. Alakalı alakasız referanslar, bak ben falancayı da okudum anlamına gelen göndermeler bol görülür. Aslında hepimiz biliyoruz, birini okumuş gibi yapmak pek de zor bir şey değildir) Bir de karnını yazı yazarak doyuran cinsten bir adamsa, ister istemez etrafında bir hale, bir hayran kitlesi oluşturmak zorundadır: Büyük fikir adamı olacak, bu sayede ünü artacaktır.
Adam kabız olsa bir şekilde fikri sıkıntıya bağlamak, ishal olsa veludluğuna yormak gerekir.
Bunlar, dediğim gibi, gerçekte kötü şeyler değil; entelektüel dediğimiz adam gerçekte zaten nihai ürünü ego olan bir makinadır. Ha kendi okumuş, ha başkası okutmuş, neticede entelektüelin asıl ürünü ego, yan ürünü de laftır. Otodidakt da laflarını çeşitli soslarla bulayıp ürün farklılaştırması yapmak zorunda kalan entelektüeldir.
Ben de tamamen mesleğim dışında kalan konularla ilgili yazdığım için otodidakt sayılırım. Yine de okuduğum hemen her şeyi unuttuğumu düşünürsek o kadar da talihsiz bir vak’a değilim. Zaten kendimi giderek normal bir insana dönüşüyor buluyorum, basit istekler, basit fikirler, herkesin anladığı cinsten yazılar.
Hastalığımın seyrinde bir de yazıdan para kazanmaya çalışmamak (breh!
breh!) ilkesi de etkili olabilir, belki çok ıkınsam basılacak şeyler
yazarım ama keyfime göre yazıp, yayıncıymış, okurmuş, modaymış eyvallah
etmemek, dahası bak ben bunu da biliyorum, püsür de biliyorum, sekiz
dil konuşur, yirmisekizini okurum (Viva Google Translate <http://translate.google.com>
__) demek zorunda kalmamak daha
güzel.
Bir şey bilmiyorum kardeşim, hoşunuza giderse okursunuz, yoksa bende hakikat namına pek de derin şeyler yok, aradığınız yazar kapsama alanı dışındadır.
[Burada yazar yazıyı nasıl bağlayacağını onbeş dakika düşündü ve bulamadı.]
İşte bu gibi sebeplerden dolayı otodidakt olsam da göstermemeye, kant kusup, kızılcık şerbeti zeka yapıyor demeye çalışıyorum. Hakikati bulmuş ve kasasında saklıyormuş gibi yazanları da okumuyorum.
[Gece Dikilen Ağaç]