Aydınlanıp da mı Kandıralım
Okuduğum ve dinlediklerim sayesinde kabaca bir aydınlanma fikrim var. Satori daha sevdiğim ismiyle.
Bunun normal insan olmaktan ne farkı olduğunu soruyorlar. Cevap yok. Suzuki aynısı ama yerden iki karış yukarıda duruyorsun diyor, Watts, yalan olduğunu anlıyorsun diyor, kimisi doğrudan yok böyle bir şey diyor.
/Satori/ veyahut nirvana, insanın arayışlarının sonunda aramayı düşündüğü yer. Hayatı boyunca çaldığı kapıların kimisi açılıyor, kimisi açılmıyor ve bazısı her iki durumda da arayışın manasızlığını farkediyor. Sonra aydınlanma dedikleri kavramla karşılaşıyor ve onu aramaya başlıyor, erecek ve dünyanın yükünü omuzlarından atacak. Sonunda bazılarının şifreli, bazılarının açıktan söylediği kadarıyla böyle bir menzilin olmadığına karar veriyor. Bu noktada aydınlanmış oluyor işte, aydınlanmanın olmadığını anlayarak aydınlanma denebilir.
O kadar uğraşmış ve kendi nefsinden o derece feragat etmiş ki, o noktada zaten neyi ne için aradığını da unutmuş. Umutsuzluğa kapılmıyor yani, tüh, şimdi nereye gitsem demiyor, Olduğu yerde kalıyor, kendine has bir hayat kuruyor ve onu yaşıyor. Tuhaf olmaktan da, normal olmaktan da, sıradışı olmaktan da, sıradan olmaktan da çekinmiyor. Bunların hepsinin aynı yere çıktığını görüyor.
Başka bir durum, belki de şöyle: Orduyla beraber yürüyen bir askerin, bir tepeye çıkıp, ordunun başını, sonunu, her tarafını görmesi. Bu da bir aydınlanma. Belki bütün bu insanlık macerasının nereden gelip, nereye gittiğini farkediyor. Bu biraz daha Hinduist bir yaklaşım. Atman ve Brahman arasındaki ilişkiyi farkediyor, tepeden insanları seyredip, bir gün onların yerinde olacağını hayal ediyor veya biliyor.
Diğer bir mesel, belki de nefsi, özüne, uzaktan kumandalı arabalar gibi gelmeye başlıyor. Bir yerlere gitmek için, bir yerlere bağlı, kafasının içinde bir takım sinyaller var. Ancak özünün bu uzaktan kumandalı araba olmadığını, belki de kumandayı elinde tutan olduğunu hissediyor. Oyun bitmeden sonucunu öğrenemeyeceği bir tahmin. Ancak nefsinden yorulduğu için, kumandanın onu nereye götürdüğüne de bağlı kalmayabiliyor. Nefsi bir şeyler istediğinde, onu takdir etmek, kabul etmek elinde. Kumandanın sahibi değilse de, bir yere bağlı olduğunu farkettiği için, nefsini dikkate almayabiliyor.
Buna benzer başka meseller de anlatılabilir. Asıl mesele, dışardan bir insanın, ne olduğunu bilemiyor olmamız ve aydınlanma fikrinin insanları tanımakta faydasızlığı velakin daha büyük mesele, insanın bütün bu aydınlanma hikayesiyle kendini kandırma ihtimali. Bunu nasıl aşıyorlar, satori kendi kuruntum şüphesini nasıl aşıyorlar anlamadım. Belki aşmayıp, yerde bırakıyorlardır. Bu minvalde kafa kıyak olunca, muhtemelen şüphe edecek de bir mesele kalmıyordur.
Kendi insan ilişkisi becerilerine göre, bir yol tutturup, onları da aydınlatana kadar uğraşıyor olabilirler. Kimisi de hiç uğraşmıyordur.
[Bilgiyi Bileni Bilmek]